Mustafa, kültür evindeydi. Her zamanki gibi yine gevezelik ediyordu Neslihan'la. Sonra genç kız telefonda annesiyle çok uzun konuştu.
Mustafa sıkıntıyla eşyaların asılı olduğu duvara baktı, patladı: "Buranın müdürü nerde, gelip gittiği yok. Başka gelip giden yok. Senin kartal burunlu da yok."
Neslihan güldü, dedi ki: "Zengin biri. İşiyle gücüyle uğraşıyor.
Çocuğu kan kanseri. Onunla uğraşıp duruyor. Zaten bu kış dönemi burada hiçbir hareket olmazmış. Kültür evi işi başka işler gibi değil."
"Kusura bakma; ama burada eski esyaları görmekten ruhum sıkıldı. Aslında boş boş durmaktan bunaldım. Eşyaların suçu yok."
"Yöresel eşyalar onlar. Antikaymış. Şu gördüğün bakır tencere. Onda yapılan yemek çok lezzetli oluyormuş." Sohbet uzayıp gitti.
Akşam olmuştu. Neslihan kültür evini kapattı. Vedalaşıp ayrı yolllara gidiyorlardı. Neslihan Mustafa'nın yanına koştu:
"Gezelim mi biraz?"
"Olur?"
Neslihan'ın cep telefonu çaldı, annesiyle konuşup telefonu kapattı: "Annem hemen eve gelmemi istiyor. Başka zaman gezeriz."
"Olur."
Mustafa, Fatih'in barakaya benzeyen tek katlı sıvasız evin kapısını tıklattı. Kapıya çıkan çilekeş kadından henüz gelmediğini, işte olduğunu öğrendi. Kadın içeri davet etti, girmedi. Yolda beklemeye koyuldu. Yol kar ve çamur içindeydi. Mustafa kapalı bir dükkanın tentesi altına sığındı. Kar hafif hafif yağıyordu. Yarım saat sonra Fatih göründü yolda. Mustafa kar topu yapıp saklandı. Mustafaya nişan alıp baştan vurdu. Fatih arkasını dönüp baktı: "Sen ha?" Güldü. "Ne arıyorsun burada?"
Mustafa, cebinden parayı çıkarıp uzattı.
"Bu ne için?"
"Cemil diye bir palavracı hatırlıyor musun?"
Fatih güldü: "Aferin Cemil'e, bunu ondan hiç beklemezdim... Paramı alamamıştım. Bu çok iyi oldu... Beni unutup gittiğini sanmıştım." Mustafa'nın omzuna vurdu şakadan.
"Tanışmamız ve bütün günlerimiz enterasandı ama; değil mi?" Güldü. Şakadan güreş tutacak gibi pozisyon aldı. İtişip kakıştılar bir süre.
"Neler yapıyosun, nerde çalışıyorsun?" diye sordu Mustafa.
Fatih'in coşkusu kayboldu bir anda: "İnşaat işi. Bıktım ama mecburum. Okum mokul yok. Üniversite bitirmiş olsaydım iyi bir işe girerdim. Devlet memuru olurdum."
"Bana da okula dön diyor birçokları."
"Bence çok iyi diyorlar. Bir gün inşaat işini bırakacağım. Bunların sendikası vs. yok ki. Hakkını versinler. Tamamen kölelik. Zaten sigorta söz konusu değil. Geçen gün adamın biriyle tartıştım işte. Sonra arkadan odunla saldırdı. Kafam öyle acıdı ki. Patronun yakınıydı. Ses edemedim. Bak kafamdaki şişliğe. Bugün de ayağım kaydı inşaatta. Nerdeyse 5. Kattan aşağı düşecektim. Kirpi gibi korkup sindim bir köşeye, düşsem ölürdüm diye düşünmeye başladım şoke halde. Kurtulduğuma inanamıyordum."
"Bence inşaatlarda çalışmayı bırak, başına bir kaza gelirse ne olacak?"
"Orası öyle ama başka da iş bulamadım. Sen ne iş yapıyorsun bu sıralar?"
"İyi bir iş buldum, çay, tost falan yapıyorum kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde, kültür evi diyorlar. Akşama kadar tahta gibi oturuyorum anlayacağın."
Fatih güldü: "Hareketli iş yapman lazım demek ki."
"Evet. Sana bir iş bulmak lazım. Araştıracağım."
"Zahmet olmasın."
"Yok canım."
"Gel bize gidelim. Bir şeyler yeriz. Karnım çok aç. Ne dersin?"
Fatih, çok ısrar edince Mustafa kıramadı. Eve geçtiler. Fakirlik besbellliydi. Döküntü eşyalarla doluydu mutfak. Pis bir kokusu vardı. Fatih'in kardeşleri uyuyordu. Annesi ise dua ediyordu.
Fatih, çay demledi. Kör bir lambanın altında yer sofrasına oturup kahvaltılık türü yiyecekler yediler. Parasızlıktan kırık pencereyi yaptıraramışlar, karton koyup bantlamışlar.
Mustafa, evinin yolunu tutarken için sızlıyordu gördüğü manzaradan dolayı. Fatih için elinden gelenin fazlasını yapacaktı, ömrü boyunca.
Mustafa evine girer girmez Ayşegül'e borcunu ödedi, genç kız parayı almak istemese de, zorla.
'B9&w
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇİMDEKİ SES
Romance15 yaşındaki Mustafa... Bu kitapta lise sonrasındaki gençlerin sudan çıkmış balık gibi gerçek hayatta çektikleri acılar, gerçek hayatın acımasızlığı anlatılıyor, Mustafa okulu bırakmıştır, çalışarak bir yere geleceğini düşünmektedir; bir kıza aşık o...