İÇİMDEKİ SES BÖLÜM 25

70 32 0
                                    


"Herkes bunu deniyor; ama kaybeden olmaktan kurtulamıyor, bu pis kaderi değiştirmek nasıl mümkün olur?"

"Herkes dener; ama herkesin şansı bir olmaz. İyi düşün."

"Kılavuzum olan biri olsa iyi olurdu." Güldü. Genciz. Gelir belki şans. Geleceği varsa gelir; yoksa biz de diğerleri gibi kalırız. Beş ileri, 3 geri, 1 ileri, 2 geri. Sefillik yani."

Güldüler.

Fatih sözünü sürdürdü: "Örnek alabileceğim parlak bir hikâye duymadım. Neden biliyor musun; çünkü kendini kurtarmak isteyenlerin üstünden silindir gibi geçiyor yaşam, olaylar, koşullar, kişiler. Paraya tapıyor patronlar. Dinleri imanları para olmuş. Çalıp çırpıyorlar üstelik. Kendimi bildim bileli deniyorum; ama hayatımın değişip geliştiği yok. Hayatın ve insanların bana yaşattıkları dayanılmaz. Kurtuluş yolu arıyorum aklım kestiğinden beri. Çalışıyorum; ama kocaman bir hiçim."

"Takma kafanı. Bana bir çay ver. En azından çay keyfi yapabiliyoruz."

Fatih, çayı doldurdu, dedi ki: "Hayattaki yolumu bir türlü bulamadım. Her şey niye bu kadar zor bana. Anlamış değilim. Hayat bizim gibi suça ve pisliğe bulaşmamış iyi kalpli insanlara neden bu kadar zor ve acımasız. Biz hayatı kıracak, öfkelendirecek ne yaptık ki? Ben sadece hayatta kalmaya, nefes almaya çalışıyorum. Ben sadece insanca yaşamak ve iyi insan olarak kalmak istiyorum. Hayatın bizim gibileri ödüllendirmesi, öne geçirmesi, rahat ettirmesi gerekmez mi? Üç kuruşa on bin takla atıyoruz burada. Bu hiç insaflı değil. Hiç adil değil. İsyan edesim geliyor. Allah adilse bana ya da sana neden bunları reva görüyor, neden bu zorlukları çektiriyor ve ciğeri beş para etmez adamlara köle olmamı istiyor? Ben bu sistemden hiçbir şey anlamadım. Nerde şu yüzyıllardır sözü edilen ilahi adalet? Shakespeare dizeleri gibi ince ve güzel kızlar nerde? Birini bile tanımadım, biriyle bile göz göze gelmedim. Eh, tabi ne yapsınlar benim gibi fakiri. Yüzüm de bir kazı alanını andırıyor, kokum berbat. Zihnim kusursuz olsa bile neye yarar; taktir eden olmadıktan sonra. Annem bana bir gün dedi ki sanki bir hortlaktan söz edercesine bir ses tonu ve bakışlarla: Sakın güzel kızlara bakma. Sakın onları hayal etme. Sakın onları sevme. Çünkü onlar senin gibi elleri nasırlı ve kirli suratları asla gerçekten sevmez. Sen zamanı gelince tank gibi, tosun gibi ve çirkin; ama becerikli, anaç ve yürekli bir kızla evleneceksin. Çünkü o seni gerçekten sever, evini çekip çevirir ve seni terk etmez. Zor koşullarda sana destek olur, kaçıp gitmez zoru görünce; çünkü o da zoru görmüştür. Öyle bir kadın çocuklarına analık edebilir. Seni de hor görmez... Bilmiyorum; ama tank gibi bir kızı ne yapayım? Savaşa gitmiyorum ki, işgalci de değilim, tank bana lazım değil arkadaş. Gözüm, yüreğim hep güzel ve ince kızlara kayıyor; ama kırlagıç gibi zarif kızların beni umursamadıkları çok belli. Neyse, başını ağrıttım. İyi bir işe girmedikçe işimiz bitik. Sürünüp dururuz hayatta."

"Bir gün iyi bir iş fırsatı yakalayacağıma inanıyorum."

"Ben de hep böyle düşünürüm, yıllarım böyle geçti." Güldü.

"Toparlanalım ve işe koyulalım."

Kalkıp işe koyuldular.

Mustafa, canını dişe takarak çalışmaya başladı, saatler ilerlerken gözü ara ara Fatih'e takıldı, dayanamadı, dedi ki: "Fatih, havale geçirir gibi iş yapıyorsun. Bravo!"

"Karışma bana arkadaşım! Kötü olmayalım."

"Peki. Afedersin."

Fatih'i anlaşılan hayat çok yormuş ve bugün bir yılgınlık patlaması yaşıyordu.

Fatih, ortalıktan kaybolmuştu. Mustafa onu ikinci katın balkonunda gördü. Duvara oturmuş sigara içiyor, şarkı mırıldanıyor, denizi, uzaklarda bir yeri seyrediyordu.

Mustafa, çaktırmadan yanına çıktı ve arkadan yanaşıp onu korkuttu. Fatih, korkup dengesini kaybedip aşağı düştü.

İÇİMDEKİ SESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin