"Boyutun birinde ışığımız varmış. Gökyüzünde bir yerdeki o ışık boyutu değiştiremezmiş. Değiştirebilmesi ve bizle bağlantı kurabilmesi için gerekli köprünün (kanal) olması gerekirmiş. O köprüyü oluşturan da zor şeylermiş, isteyerek ya da istemeyerek bir şekilde katlandığımız acılarmış, gözyaşlarımızmış, merhametimizmiş, şefkatimizmiş, çabamızmış, dürüstlüğümüzmüş, doğruluğumuzmuş, direnişimizmiş, bencilliğimizi ya çapsızlıklarımızı ya da şeytanlıklarımızı ve zaaflarımızı aşıp insanlık adına yapabildiğimiz şeylermiş, öyle katkılarmış, ufak ya da büyük yararlı hâli olmaymış, öyle sevgiler ve aşklarmış, insanı; doğayı ve hayvanı koruma ve yaşatma dürtümüzmüş, ayırt etmeden insanları kucaklama dürtümüzmüş, barışı sevmekmiş, sevgiyi sevmekmiş, aşkı sevmekmiş, ama bunlar için gerekeni yapmak ve bedel ödemekmiş.
O ışık bir bebeğin gözlerinden dünyaya bakmak gibi bakmamış hayata ve kendimize, insanlara, her şeye. Ki insanlık bir olmuş, acıdan açlıktan sefaletten kötülükten kaçmaya çalışıyor, bu sorunu çözmez ki, birilerinin durup herkes kaçarken geri dönüp yeter artık diye karşı koyması, savaşması gerekiyor, çırılçıplak olsa bile, kanıyla canıyla, birilerinin perde olması gerekiyor candan, birilerinin canın ortaya koyması lazım, kat kat can duvarı oluşturması lazım, birilerinin canını gözden çıkarması lazım. Ne var ki insanlar sevmeyi bilmiyor. Seveceksen gerçekten sev. Birini, bir şeyi seveceksen acısını ve sende açtığı bütün tahribatları, yaraları da seveceksin demektir. Kolay değildir gerçekten sevmek. Gül, her gönlün kılavuzudur; kimini kokusuyla sevinçli eder; kimine de dikeniyle doğru yolu gösterir.
Ne yazık ki, daha büyük acı veren bir şey yaşamadıkça, eldeki acımız bize melek gözükmüyor. Enteresan bir şeyler yaşamaya gerek yok; ama onların hayaliyle saçma sapan bir fantezi evreninde geziyoruz. Fanteziler onu kitaplarında iyi işleyen yazarlara para kazandırır sadece. Ekmek kavgası güdenlere değil. İlle canımızı perişan edecek bela ya da zor mu adam edecek bizi? Ne zaman akıllanacağız ya da melekleşeceğiz ya da ne zaman kırmızı bir gülün büyüyüş hikâyesi sayacağız kendi hayat hikayemizi. Hayatlarımızdan nefret ediyoruz. Suçlayarak birileri hep buluruz. Hep şikayet ederiz. Köpek gibi hırlamaya, kapışmaya hazırız. Ne için? Aptal egolarımız, aptal oyunlarımız, aptal yalanlarımız, çıkar hesaplarımız, başkalarının omuzlarına basarak yükselmek için mi? Uğruna savaşabileceğimiz yücelik orada duruyor; ama gözümüz onu görmüyor, gözlerimize perdeler inmiş, kulaklarımıza, hassasiyetlerimize, odun olmuşuz. Canavar olmuşuz, şeytan olmuşuz haberimiz yok. Ne zaman içimizdeki ışıkla buluşacağız, uçurumun kenarına geldiğimizde mi? O zaman çok geç olabilir. Ne zaman aklımızı başımıza alacağız? İnsanlar neden şunu demiyor: Hayatım kurgu değil, film değil ve kahraman benim. Öyleyse onu en iyi şekilde doldurmalıyım... İki yüzlülük, sahtekarlık her yerde, ilaç gibi satılıyor, basit hayatlarımızı taktir edecek şeyler, gözler, yürekler ve zihinler geliştiremiyoruz. Öyle bir gelenek edinmiyoruz. Gözümüz yükseklerde ya da kimi problemleri çok büyütüyoruz gözümüzde. Film kahramanlarını hayatlarımıza ilah gibi oturtuyoruz, onca yalanı baş tacı etmişiz. Mutluyken görmezden geldiğin şeyler, mutsuzken canını yakar; Çünkü insan hatalarını mutluyken değil, hep mutsuzken anlar. İnsanlar sevilen aramıyor, bencil duygularına köle arıyor. Köle buluyor; ama aşkı bulamıyor. Gökyüzünde bir yerdeki ışığımızı özgürlüğe kavuşturmak ve kalbimizdeki ışıkla birleştirmek için iyi insan olmamız lazım, iyi şeyler yaşadıkça herkes iyi insan olur; önemli olan kötü şeyler yaşadıkça iyi insan olabilmekte ve öyle kalabilmektir."
Uykuları gelene kadar sohbet edip güldüler, konudan konuya geçtiler.
Sonra herkes odasına, uykuya çekildi.
Mustafa yatağındaydı, bu insanların, bu kadar anlamlı insanların kötü olduğuna inanmak istemiyordu. Paranoyak fikirlere kapılmıştı anlaşılan. Peki ya gerçekse o kötü şeyler? Her şeyi başından itibaret detay detay düşünmeye başladı, uykusu kaçtı, saatler sonra uykuya daldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇİMDEKİ SES
Romance15 yaşındaki Mustafa... Bu kitapta lise sonrasındaki gençlerin sudan çıkmış balık gibi gerçek hayatta çektikleri acılar, gerçek hayatın acımasızlığı anlatılıyor, Mustafa okulu bırakmıştır, çalışarak bir yere geleceğini düşünmektedir; bir kıza aşık o...