Sabah boş geçecek bir günün rahatlığıyla uyandım. Bir ay geçmişti ve pazar günü hariç tüm hafta sette olmaktan uyku düzenim alt üst olmuştu, ama tabii ki de işimin getirdiği dezavantajlara katlanmaya alışalı uzun zaman olmuştu. Mart ayı bitmek üzereyken yağan karda azalıyordu, bu yüzden bavulumu açtım ve mevsime uygun bir şeyler seçmeye başladım. Altıma siyah bir tayt ve üstüme de beyaz bol bir tişört giyip onun üstüne kırmızı kareli gömleğimi geçirdim. Büyük kahverengi çantamın içine -havanın serin oluşundan dolayı gri bere ve atkı takımını tıkıp, birkaç gün önce boy aynasının karşısına oluşturduğum makyaj masasına ilerledim. Kolyelerin asılı olduğu minik takı askılığından gri zincirli bir kolyeyi boynuma ve bez bileklikleride bileğime taktım.
Kapım tıklatıldığında çantamı omzuma asmıştım. ''Gir,'' diye seslendim. Kapı aralandığında içeri girenin Niall olduğunu fark ettim.
''Harry kahvaltıyı hazırladı, haber vermem için beni yolladılar,'' dedi mızmız bir sesle. Yemek sofrasından kaldırılmış olması onu rahatsız etmiş gibi görünüyordu. Ona gülümsedim ve başımı salladım.
''Sen aşağı in, geliyorum.'' Tekrar arkasını döndüğünde çıkmadan önce mırıldanmıştı.
''Bende öyle yapacaktım zaten.''
Gözlerimi devirdim ve baş ucunda duran telefonumu alıp odadan ayrıldım. Aşağı indiğimde burnuma çikolata ve krep kokusu gelmişti. Yoğun kokuyu takip edip mutfağa girdim. ''Enfes kokuyor,'' diye mırıldandım derin bir nefes alarak. ''Merhaba çocuklar.''
Tezgahın çevresindeki dört tembel bana döndü ve gülümseyerek neredeyse hep bir ağızdan günaydın dedi. Zayn'e nerede diye bakındım ama bulamadım, demek ki uyuyordu hala. Tezgahın çevresinde, Harry'yle Liam'ın ortasına oturdum ve çikolatalı krepi dilimlerken tekrar çocuklara döndüm. ''Bugün bir planınız var mı?''
Harry hemen atladı. ''Veronica aradı biraz önce, Charlie'nin rahatsızlandığını söyledi. Birkaç gün sete gitmeyecekmişiz.'' Sorumun cevabı olmamasına rağmen memnunca gülümsemiştim. Dediğim gibi işimi seviyordum ama erken uyanmayı değil. ''Bugün New York'a dönmeyi düşünüyoruz. Bir-iki gün kalıp geri döneriz diye karar verdik. Eğer sana da uygunsa, sende gelmek ister misin?''
Onlar birkaç gün New York'tayken ben de burada anne babamla vakit geçirebilirdim ama New York'u özlemiştim. Anne ve babamlarda bir hafta boyunca kalmıştım zaten, yani gitmeme üzülmezlerdi. Eh, zaten arkamdan yas tutan bir aileye sahip olduğum söylenemezdi.
Krep dilimini ağzıma atıp başımı salladım. ''Harika olur,'' dedim lokmayı yuttuğumda.
Ben yemeğimle uğraşmaya devam ederken evin giriş kapısı açılıp kapandı. Şaşkınca çocuklara baktığımda, Louis açıkladı. ''Zayn, sigara içmek için dışarı çıkmıştı.'' Ona kaşlarımı 'ee?' dercesine havaya kaldırdığımda devam etti. ''Sigara içmesine evde izin vermiyoruz.''
Ona anladığımı belirtmek için başımı salladım. O sırada Zayn mutfaktan içeri girdi. ''Günaydın,'' diye geveledi boğuk sesiyle. Üzerinde kot bir ceket ve bej skinny pantolonu vardı. Kafasındaki gri bereyi çıkardığında karışmış saçlarını düzeltti ve çaprazıma oturdu. O sırada telefonum çalmaya başladığı için çocuklara özür dileyip masadan kalktım ve mutfaktan ayrıldım. Joanne'den gelen aramayı yanıtlayıp telefonu kulağıma götürdüm. ''Merhaba Jo,'' dedim neşeyle.
''Günaydın Dakota, nasıl gidiyor?''
Gülümsedim. ''Her şey harika. Ya senden n'aber?''
''İyiyim.. ben şeyi haber verecektim,'' diyerek boğazını temizledi. ''Çocuklar NRJ Müzik Ödülleri'ne gidecekler, sen orada mı kalacaksın yoksa-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Love Is Between Us
FanfictionBir aktris. Filmleri gişede kuyruk oluşturuyor, sıkça imza törenine gidiyor, milyonlarca hayranı var. Bir gazeteci onu görüyor ve soruyor: ''Bize aşkı tanımlar mısınız, Bayan Collins?'' Gülümseyerek gazeteciye dönüyor ve cevaplıyor. ''Aşk, sadece...