İki hafta süren reklam çekimleri sona erdiğinde Amerika'ya geri dönmüştüm, ve eğer merak ediyorsanız Zayn ile o akşamdan sonra hiç konuşmamıştım. Zaten o da otel odasına geldiğinde benimle konuşmak için çaba harcamamış, banyoya girip kısa bir duş aldıktan sonra uyumuştu. Ben iki hafta boyunca erken kalkmış, hazırlanmış ve Tunç ile stüdyoya gitmiştim. Zayn ise hep dışarıdaydı ama nerede olduğunu bilmiyordum.
Pekala, kabul ediyorum. Bir açıklama beklemiştim, kim beklemezdi ki? Ama sonra iç sesim kendini belli etmişti. Seni sersem! Onun sahiden de kız arkadaşı olmadığını kendine hatırlat artık!
Nedenini bilmiyorum ama seçtiğim şarkıyı, Paint It Black'i Miley ile söylediğini işittiğimde gerçekten kafasını koparmak istemiştim. Ama yaptığım tek şey, üstümdeki en kalın şeyi çıkarıp taksi bulana kadar üşümek olmuştu.
Başımı iki yana salladım. Bunları düşünürken göz attığım, film diyaloglarımın yazılı olduğu kağıt parçası beni etkisi altına almış olmalıydı çünkü sahiden de kendimi henüz liseye başlamış bir ergen gibi hissediyordum.
Dosyayı kapatıp çantamın içine koydum. O sırada anonsu işitmiştim. ''Sayın yolcularımız, uçağımız havalanına iniş yapmak üzeredir. Lütfen yerlerinizden kalkmayınız.''
Ve ben Dakota Collins, sırf onun suratını görmemek için yolcu uçağıyla Londra'ya iniş yapmak üzereydim. Uçak durduğunda kemerimi açtım ve çantamı alarak uçağın içinden çıktım. Havaalanına girerken etrafta tanıdık yüzleri arıyordum. Bavulumu almak için kuyruğa girdiğimde biri koluma dokundu ve arkamı döndüm.
''İşte buradasın!'' diyerek beni kucakladı Harry. ''Ve bavulun da burada.'' Kollarımın arasından sıyrılıp bavulumu kaptı ve bana uzattı. Ona gülümsedim, ama gergindim çünkü Harry buradaysa üç gündür sesini bile duymadığım Zayn de burada demekti. Onun beni neden bu hale soktuğunu bilmiyordum, biliyorum çok klişe olacak ama belki de tüm sorun bendeydi-
''Hoş geldin, Dakota!'' Niall'ın seslenişiyle karşıya baktığımda görüş alanıma girmişti. Bakışlarımı Niall'a çevirerek gülümsedim. Dediğim gibi, şu ergen kılığından çıkmam gerekiyordu.
''Selam, Niall,'' diye seslendim ona ve Harry ile çocuklara doğru ilerlemeye başladık.
Yarım saat içinde havaalanında kısa bir kahvaltı etmiş, ardından birlikte Londra'daki evlerine varmıştık. Araya giren onca şeyden dolayı film arka plana atılmak zorunda kalınmıştı.
Ve şimdi her şey kaldığı yerden son hız devam edecekti ama bunu gerçekten istemiyordum. İşimi seviyordum, oyunculuk benim için harikaydı fakat devam etme isteğim elimden alınmış gibiydi.
Bavulumu yatağın kenarına bıraktıktan sonra hafifçe gerindim ve odadan dışarı çıktım. Koridorda ilerlemeye başlamadan önce yan odadan -Zayn'in odasından gelen konuşma sesleri bir an için kulağıma duyulmuş ve sonra yok olmuştu. ''...Pekala..görüşürüz..Hoşça kal, sevgilim.'' İşittiğim konuşma bir kez daha kulağımın içinde tekrarlandı ve o anda fark ettim. Tanrım, ne?
Kulaklarım yanlış anlamış olmalı diye düşündüm. Henüz onunla sahte ilişkimizin bittiğini medyaya açıklama fırsatı yakalayamamıştım bile!
Bir anda kulağımın içinde milyonlarca hayranın haykırışını duydum. Onu da aldatacak mısın, Zayn?
Başımı iki yana hızla salladığımda merdivenlerden aşağı iniyordum. Herkes bizim birlikte olduğumuzu bilirken onun başka biriyle görüşmesi..delilik olurdu. Bunu nasıl göze alırdı?
Çocukların yaptığı gibi bende paltomu giyerken elimde tuttuğum telefonum titredi. Üstümü giyindikten sonra gelen mesajı açtım ve çocuklarla birlikte evden çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Love Is Between Us
FanfictionBir aktris. Filmleri gişede kuyruk oluşturuyor, sıkça imza törenine gidiyor, milyonlarca hayranı var. Bir gazeteci onu görüyor ve soruyor: ''Bize aşkı tanımlar mısınız, Bayan Collins?'' Gülümseyerek gazeteciye dönüyor ve cevaplıyor. ''Aşk, sadece...