Her şey üst üste geldi, sınavlarım bittiğinde yazmayı planlıyordum ancak istediğim gibi gitmedi bazı şeyler. Neyse, umarım beğenirsiniz.
İyi okumalar!
Sahil süitime girer girmez üstümdekilerden kurtularak kendimi beklemeden Paris'te kaldığım otel odasındaki kadar komforlu olmayan banyoya kapatmış ve yaklaşık bir buçuk saatimi orada harcamıştım. Yanılmıyorsam kendime sadece eğlenmek için şeftali tonunda bir makyaj bile yapmıştım ve hatta, ağda işiyle bile uğraşmıştım. Sadece kendimi Zayn'den gelecek öce hazırlamaya çalışıyordum. Eh, sonuçta beni gafil avlayarak havuza düşürmesi olası bir durumdu. Burada dört bir yanım havuzlarla çevriliydi ve hala bir tehdit mesajı almamış olmam kısmen şanslı olduğumun işaretiydi. Tanrım, onu bedenini parçalayabilecek bir kız ordusunun içinde bırakmıştım!
Bu yüzden, öğle yemeğine inmek yerine zamanımı odada harcamaya devam ettim. Kendime bir tepsi dolusu donut sipariş ederek tek başıma bir parti verdim. Yüzümde amatörce yapılmış şeftali tonunda bir göz makyajı vardı, ve bavulum daha önce hiç olmadığı halde dağınıktı. Annemle yaptığım klasik bir 'iyiki doğdun, tekrar görüşmeliyiz' konuşmasının ardından üstümdeki dore rengi elbiseyi çıkarıp, akşam yemeğine inmek için bir şeyler seçmek adına dağınık bavulumu didiklemeye başlamıştım. Straplez, göğüs kısmı beyaz, pembe bir dökümlü eteği olan yazlık elbisede karar kılarak hızla üstüme geçirip elime kolsuz bir kot ceket aldım. Boynuma şık bir kolye takıp, ayağıma siyah parlak topuklu ayakkabılarımı giydikten sonra odadan çıkmaya hazırdım. Yavaşça kapıyı kapatarak odadan ayrıldığımda, sakince asansöre doğru ilerlemeye başladım. Acaba Zayn'in kapısını tıklatıp onu da çağırmalı mıydım?
Başımı belli belirsiz iki yana salladım. Hayır canım, bu fazla dengesiz bir hareket olurdu. Sanki onun çok dengesi yerindeydi ya...
Asansörden inip çıkışa doğru ilerlemeye başladığımda, izleniliyor hissine kapılarak başımı kaldırdım ve üstünde şık bir takım elbise olan adamla göz göze geldim. ''Dakota Collins?'' diyerek bir karşılık beklercesine gülümsedi.
''Evet,'' deyip nezaket kuralları gereği ona gülümseyerek karşılık verdim. Beni tanımadığı için onu fırçalayacak değildim, ama eminim ki, Zayn Malik bunu yapardı.
''Bu sizin için,'' diyerek bana bir zarf uzattı. Şaşkınlıkla kaşlarımı havaya kaldırdım.
''Bu ne için?''
''Bu konuda bir bilgim yok, efendim. İyi akşamlar dilerim,'' diyerek bana çıkış kapısını açtı. Ona gülümseyerek kendimi California'nın ılık havasına bıraktım. Yürümeye devam ederken, zarfı açıp içindeki kağıt parçasını çıkardım.
Dışarı çıktıktan sonra, plajın sol kuyruğuna doğru ilerle.
Kağıt parçasını zarfın içine sıkıştırıp zarfı ceketin cebine bıraktım. Umarım beni boğmayı falan düşünmüyordu. Çünkü bilirsiniz, o dengesiz olandı. Plajın soluna doğru ilerlemeden önce, ayağıma giydiğim topuklu ayakkabıları elime aldım. Kıyıya vuran köpüklü su, ayaklarımın üstünden kayıp geri gidiyordu. Tüm yıldızlar gecenin karanlığında belli oluyordu ve duyduğum tek şey, kıyıya çarpan suyun sesiydi. Plajı bu kadar sessiz görmek güzeldi.
Şezlongların arasında gözüme çarpan ışığı fark ederek yönümü o tarafa çevirdim. Şezlonga yaklaştığımda, gördüğüm şeyin kırmızı kokulu bir mumun yanan ateşi olduğunu anlamıştım. Mumun önündeyse bir kağıt parçası duruyordu. Bu şey, istemsizce hoşuma gitmeye başlamıştı. Kağıt parçasını açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Love Is Between Us
FanfictionBir aktris. Filmleri gişede kuyruk oluşturuyor, sıkça imza törenine gidiyor, milyonlarca hayranı var. Bir gazeteci onu görüyor ve soruyor: ''Bize aşkı tanımlar mısınız, Bayan Collins?'' Gülümseyerek gazeteciye dönüyor ve cevaplıyor. ''Aşk, sadece...