Sabah gözlerimi kurduğum alarmın sesiyle açtığımda, diğer günlerin aksine zorlanmadan yatakta doğruldum. Telefonumu elime alınca gelen üç mesajı gördüm ve ekran kilidini açtıktan sonra Jo'nun yolladığı mesajları okudum.
Film projesine verdiğimiz kısa ara bitmek üzere, şu sıralar öyle yoğun geçecek ki özel hayatına zaman ayıramayacaksın, Dakota. Neyi ima ettiğimi biliyorsun, değil mi?
Uyandığında hemen hazırlan, kahvaltı etmene gerek kalmayacak. Havaalanında halledersin.
Karışmadığımı biliyorsun ama işine odaklan, İstanbul seyahatinde -ki bu iş için sana eşlik edecek olana değil! xx
Gözlerimi devirdim, sanki Zayn'in gelmesini çok istemiştim de! Ayrıca sizce de son zamanlarda birileri kahvaltı yapmama fazla karışmaya başlamadı mı? Omuz silktim, buna alışmış olmam gerekiyordu, sonuçta sürekli yönetiliyordum.
Yataktan kalkıp dün gece koltuğun üstüne bıraktığım giysileri hızlıca üstüme geçirdim. Bej renk bere ve çantamı da alıp, dişimi fırçaladıktan ve parfüm sıktıktan sonra odadan çıktım. Salona doğru ilerlerken elimde tuttuğum telefonum titreyince duraksadım ve mesajı açtım.
Bana bir cevap ver, Dakota. Ne bileyim 'tamam' de ya da en basitinden 'uyandım'? Kime anlatıyorum ki! Malcolm'la otoparkta seni bekliyoruz, bilginize leydi Matmazel! -Joanne
Okuduğum mesajla istemeden tekrar göz devirmiştim, ama uğraşamadım ve genellikle hazır duran bavulumu alarak direkt daireden ayrılıp otoparka indim. Bilindik siyah arabayı gördüğümde, Malcolm arabadan inip kapımı açmıştı. ''Günaydın, Bayan Collins.''
Malcolm'a gülümsedim. ''Günaydın, Malcolm.'' Arabanın içine girdiğimde kapıyı ardımdan kapattı, bavulumu bagaja yerleştirdi ve arabanın çevresinden dolanıp şoför koltuğuna geçti. Fark etmemiş gibi davransam da Joanne'in şoför koltuğunun yanında oturduğunu biliyordum. Hatta şu anda, ona bakmamaya devam ediyor olsam da beni izlediğine emindim. Hafifçe boğazını temizlediğinde şaşkınmış gibi ona kaşlarımı kaldırarak baktım.
''Günaydın,'' dedi soğuk bir tavırla.
''Günaydın, Joanne,'' diyerek bende aynı şekilde ona cevap verdim. İsmini saçma bir şekilde kısaltmamış olmamdan bile anlaşılabilirdi herhalde. Yaklaşık yarım saat süren sessiz yolculuğun ardından havaalanına vardık. Bu yolculuk olması gerektiği gibi olsaydı -Zayn'in ani katılım isteği olmasaydı- Joanne ile birlikte gidecektim, ancak şimdi bu yolculuk Zayn ile oluyordu. Güvenlik kontrolünü geçtikten sonra bavulumu sürüklemeye devam ederken Joanne anlatmaya başladı, bir yandan önüne bakarak ilerliyordu. ''Çocuklarda heveslendiler ama bu işi abartmamaları gerektiğini söyleyerek onları reddetmişler. Yönetim Zayn'e de izin vermemiş aslında, fakat nasıl olduysa halletmiş. Medya yüzünden de birlikte gitme durumunuz var bir de, biliyorsun.'' Son söylediklerinde tekrar bir şeyler imaladığını sezmiştim. Boğazımı temizledim. ''Bu konuyu kapat, ün benim ünüm Joanne. Sanki dünyada birçok çirkin unvan taşıyan ünlü yokmuş gibi hala beni uyarmalarından sıkılıyorum. Pekala, uyardın. Ama beni zorluyorsun, tanrım. Beni kısıtlamaktan vazgeç artık.'' Tüm bunları kısık sesle söylemiş olmam göz kamaştırıcıydı gerçekten. Ama sahiden de sıkılmıştım. Sanki hayranlar ve medya tarafından baskıya uğramıyormuşum gibi bir de Joanne'le uğraşıyordum.
Adımlarımı hızlandırırken arkamdan aynı kısık sesle söylendiğini işittim. ''Dakota..ne ara bu kadar şımarıklaştın?''
Elini sallayarak ilgi çekmeye çalışan Zayn'i gördüğümde, oturduğu kafeteryaya doğru ilerledim. Yanına geldiğimde bana gülümsemişti. Kameralardan olsa gerek diye düşündüm ve karşısına oturdum. ''Biliyorsun, özel jetle gidilecek.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Love Is Between Us
FanfictionBir aktris. Filmleri gişede kuyruk oluşturuyor, sıkça imza törenine gidiyor, milyonlarca hayranı var. Bir gazeteci onu görüyor ve soruyor: ''Bize aşkı tanımlar mısınız, Bayan Collins?'' Gülümseyerek gazeteciye dönüyor ve cevaplıyor. ''Aşk, sadece...