Film seti her zaman ki gibiydi. Zayn ile set dışında tekrar konuşmamış, set arasında yemek boyunca çocukların gevezeliklerine tahammül etmiş ve biraz kestirmiştim. Her şey oldukça klasikti, Zayn kısmını düşünmezsem filmin gidişatı da gayet iyiydi aslında. Şimdiyse, henüz yemeğimi bitirmiş, Jo'yla buluşmaya gidiyordum. Beni adını telaffuz edemediğim bir cafe'ye çağırmıştı.. Adı..sanırım Les Deux Magots'du ama bunu hala telaffuz edemiyordum. Galiba bir ara Harry'den bana birazcık Fransızca öğretmesini isteyebilirdim.
Taksiye binip, şoföre elimdeki kağıt parçasını gösterdim. Bana başını salladı ve anlamadığım bir şeyler söyledi. Önemsiz bir şey olmalıydı ki cevap vermediğim halde bunu tekrar etmedi ve buna gerçekten memnun oldum. Çünkü üzgünüm bayım, yaşadığım ülkede konuşulan diller sadece İngilizce ve İspanyolca.
Yarım saat içinde cafe'nin önünde durduğumuzda, şoföre parasını ödeyip taksiden indim. Cafe'ye girince, Joanne'i köşedeki masalardan birinde otururken gördüm ve oraya doğru ilerledim. Üstünde klas bir bej ceket ile kot pantolon ikilisi vardı ve bir fincan kahve içiyordu. Beni görünce elinde tuttuğu fincanı bırakıp, ayağa kalkarak beni kolları arasına aldı. Sarılışına karşılık verip, karşısına geçtim. ''Görüşmeyeli nasılsın?'' diyerek gülümsedim.
''Oldukça iyiyim, ya sen tatlım?'' dedi samimiyetle. Oh, böyle olması iyiydi çünkü İngiltere'nin tipik değişken hava şartları bedenimi iyice geriyordu zaten.
''İyiyim,'' diyerek menüyü elime aldım ve bakınmaya başladım. Joanne, elimde tuttuğum menüyü kapattığında ona şaşkınca başımı kaldırdım.
''Ah, ben sana bir fincan kahve sipariş etmiştim çoktan,'' dedi ve boğazını temizledi. Demek asıl konuya giriş yapıyordu. Oh, umarım sonu iyi biten bir konuşma olurdu. ''Biliyorsun,'' diyerek başladı tutumlu bir ses tonuyla. ''Bu akşam bir talkshow'da bulunacaksın.''
Ona anladığımı belirtircesine başımı salladım ve devam etmesini bekledim. ''Ve..bu programda Perrie Edwards'da olacak. Yani demek istediğim..daha çok sizin üzerinize yoğunlaşacaklar, bu yüzden konuşmak istedim. Program esnasında bir fiyasko yaşamak istemeyiz, değil mi?'' Bana onay vermemi istercesine kaşlarını kaldırdığında ona belli belirsiz başımı salladım. Şık giyimli bir garson, elinde bir adet tepsiyle önüme bir fincan kahve bıraktı. Ona tıpkı Harry'nin söylediği şekilde teşekkür ettim. ''Merci.''
''Bon appétit, Madame.'' Kahveden bir yudum aldığım sırada, garsonun uzaklaşmasıyla Jo kaldığı yerden devam etmeye başladı. ''Muhtemelen senin asabileşmeni isteyecekler, bilirsin onlar bu şekilde çalışır. Ancak, mümkün olduğunca pasif davran, Dakota. Umursamıyormuş gibi.''
Zayn Malik gibi davranmanı istiyor diyerek kıkırdadı iç sesim. Umursamaz.
İç sesime kulak asmak yerine, kahvemden bir yudum daha aldım. ''Biliyorum, Joanne. Merak etme.''
''Ben sadece sana öneri veriyorum canım,'' diyerek fincanı eline aldı. Pekala, kabul etmem gerekir ki bu talkshow'a katılmayı istemediğimden daha fazla istemiyordum. Çünkü, tanrı aşkına orada, karşımda oturan bir Zerrie çifti olacaktı. Belki iğrenç bir samimiyet içerisinde, birbirlerine el şakası falan yapacaklardı ve izleyicilerin alkışını kazanacaklardı. Ve bunun üzerine belkide sunucu sahte bir gülümsemeyle bana dönüp, ee Dakota senden n'aber? diyecekti. Ah, tanrım..Birileri bunu bilerek yapıyor olmalıydı.
Joanne ile cafe'de geçirdiğim bir saatten sonra, beni taksiyle otele bıraktı ve bende, çocuklara nerede olduklarını sormak yerine otel odasına çıkıp jakuziyi ayarlayarak kendimi sıcak suyun içine attım. Tüm kaslarımı gevşeten bir köpüklü jakuzi banyosundan sonra, zamanın talkshow saçmalığına yaklaştığını fark edip bavulumu açtım. Üstüme göze batmayan, basit bir şey seçmek istiyordum, bu yüzden siyah, dar ve straplez bir elbisede karar kıldım ve hızlıca üzerime giyip aynanın önüne geçerek kendimi kontrol ettim. Siyah rengi ortalamaydı. Ne çok basit, ne çok abartılı. Altıma klasik bir siyah platform topuklu geçirip, elime aynı tonda bir el çantası seçtim. Bugün biraz siyaha bürünmüştüm, belki de bu imajım beni sunucudan uzak tutabilirdi, ne dersiniz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Love Is Between Us
FanfictionBir aktris. Filmleri gişede kuyruk oluşturuyor, sıkça imza törenine gidiyor, milyonlarca hayranı var. Bir gazeteci onu görüyor ve soruyor: ''Bize aşkı tanımlar mısınız, Bayan Collins?'' Gülümseyerek gazeteciye dönüyor ve cevaplıyor. ''Aşk, sadece...