Taksiden indiğimde, Zayn'in kolunu destek olmak için tutarak onu da çıkardım ve taksiciye parasını verip eve doğru yürümeye başladım. ''Beni çekiştirmeyi bırak Ottie, kendim de yürüyebilirim,'' diye mızmızlandı Zayn. İlk önce, ikinci defa bana 'Ottie' diye seslenmesini dikkate aldım ve sonraysa ona dönüp kaşlarımı çattım. ''Eğer seni tutmazsam yere yığılacaksın, Zayn. Hadi yürü.'' Onu çekiştirip kapının önüne getirdiğimde, ceketimin cebinden Liam'ın verdiği ev anahtarını çıkardım ve kapıyı açtım. Zayn'i içeri soktuğumda hemen kapıyı kapatıp onu kapıya doğru ittirdim. ''Ne kadar içtin, Zayn?''
Yamuk gülümsemesi yüzüne yayıldı. ''Bu seni ilgilendirir mi?''
Kaşlarım daha da çatılırken sinirle soludum. Öfkelenmeme rağmen sakin davranmaya çalışarak mırıldandım. ''Sana kahve hazırlayayım.'' Zayn'i kolundan tutup bir koltuğa oturttuğumda kelimenin tam anlamıyla yığılmıştı oraya. Bunun sorumluluğunu aldığıma inanamıyordum, sahiden aptalın tekiydim. Gözlerimi devirerek salondan mutfağa geçtim ve dolaptan bir kahve kupası çıkarıp kahve makinesinin altına yerleştirdim. Ayarlarını yaptıktan sonra düğmesine bastım. Kahve kupaya dolduğunda salona geri dönmüştüm. Zayn, koltukta yüz üstü yatarken öylece sızmıştı bile. Zayn'in yanına gittim ve ceketimi çıkarıp üstüne örttükten sonra karşısındaki koltuğa geçip uzandım. Kahveyi yudumlarken Zayn'i izlemiş ve bir süre sonra uykuya dalmıştım.
***
Sabah uyandığımda kendimi üst kattaki odamın içinde bulmuştum. Herhalde çocuklardan biri -muhtemelen Harry- beni kucağına alıp yukarı taşımıştı. Üstümdeki yorganı çekerek yataktan kalktım ve duvardaki saate baktım. Henüz on ikiye geliyordu. Bugün akşam vakti sete gideceğimiz için öğlene kadar boştum. Bavulumun yanına gelip üstüme koyu yeşil bir kazak ve altıma da külotlu çorapla siyah bir etek çıkardım. Bavulumun içindeki yan gözden içinde ayakkabılarımın olduğu poşeti çıkarıp kahverengi çizmelerimi aldım. Kazakla külotlu çorabı giydiğimde kapım iki kez tıklatılmıştı. ''Dakota?'' Harry'nin boğuk sesini işitmemle eteğimi de altıma geçirip kapıya doğru koştum.
''Bir şey mi oldu, Harry?'' dedim kapıyı açtığımda.
Harry bana gülümsedi. ''Hazırlandığına göre çıkabiliriz.'' Kaşlarımı merakla yukarı kaldırdım.
''Londra'dayız ve kar yağıyor. Günün tadını çıkarırız dedik, bu yüzden çantana eldivenlerini ve bereni de at ve aşağıda ol. Bekliyoruz!'' Cevabımı beklemeden arkasını dönüp merdivenlerden aşağı inmeye başladı. Londra'ya en son beş ay önce gelmiştim ve burayı özlemiştim. Harry'nin dediğini yapıp çantamın içine siyah bere ve eldivenlerimi de tıkıştırıp çizmelerimi ayağıma geçirerek odadan ayrıldım. Çocuklar, Eleanor ve Sophia aşağıda bekliyordu. Sophia bugün buraya gelmiş olmalıydı. Zayn'e döndüğümde Niall ile gülerek sohbet ettiğini gördüm. Demek ki grup arkadaşlarıyla hemen barışmıştı. Belki hatırlamıyordu bile, kim bilir. Zayn'in gülümsediğini görüp istemsizce gülümsemeye başladığımı Eleanor'un şaşkın bakışlarının ardından söylediği sözle fark ettim. ''Pek bir sevinçlisin bakıyorum?'' Onu işitmemle yüzümdeki gülümsemeyi yok ettim. ''Hiç, uyku sersemliği işte.''
Birlikte evden ayrıldık. Eleanor'la Sophia başka bir arabaya bindi, bende Zayn'in beyaz audi'sine bindim ve yola çıktık. Etraf bembeyazdı ve kar tanecikleri cama düşüp eriyerek yok oluyordu. Duraksadığımızda bir oyun parkının önünde olduğumuzu gördüm. Birkaç çocuk kaydıraktan kayıyor ve tahterevalliye binerek gülüşüyordu. Kaydırağın mavi çatısı karla kaplıydı. Birinin belimi kavradığını fark ettiğimde omzumun üstünden ona döndüm. ''Hadi biraz çocuk olalım,'' diyerek gamzeli bir gülücük attı Harry. Ona sırıttım ve dediği gibi yapıp salıncağa koştum. Oturduğumda Harry arkama geçip beni sallamaya başlamıştı. Büyük bir yükseklik korkum vardı ve salıncakta bile paniklerdim. ''Harry!'' diye seslendim korkuyla, salıncak hızlanmaya başladığında. ''Tamam, tamam. Bu kadar yeterli! İnmek istiyorum!'' Gözlerimi sıkıca yummuş, bir ileri bir geri giderken ellerimle salıncağın ipini sıkıca kavrıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Love Is Between Us
Fiksi PenggemarBir aktris. Filmleri gişede kuyruk oluşturuyor, sıkça imza törenine gidiyor, milyonlarca hayranı var. Bir gazeteci onu görüyor ve soruyor: ''Bize aşkı tanımlar mısınız, Bayan Collins?'' Gülümseyerek gazeteciye dönüyor ve cevaplıyor. ''Aşk, sadece...