Sabah gözlerimi kurduğum alarmla araladığımda, gerinerek yatakta doğruldum. Üstümdeki geceliği çıkarıp kendime gelmek için soğuk bir duş aldım. Ev içinde giyebileceğim baskılı bir tişört ve penye şort giydikten sonra lavabo karşısına geçip saçlarımı kuruttum. Zayn'in kaldığı odaya adım atmak için odadan ayrılıp koridorda ilerlemeye başladığımda, alt kattan kadifemsi sesini işiterek adımlarımı durdurdum.
Her zaman ki gibi, en geç uyanan bendim anlaşılan. Üstelik erken uyanmak için alarm bile kurmuştum -ve sanırım alarmı saat ona kurmamalıydım-. Merdiven basamaklarını teker teker inip sesin geldiği yöne doğru, mutfağa yürüdüm.
Zayn, Trevor ile birlikte kahvaltıyı hazırlıyordu. Pekala, bunu ikinci defa görmeme rağmen hala garipsiyordum çünkü hadi ama, o Zayn Malik'ti. Çocuklardan nefret ederdi. Eh, en azından öyle sanıyordum.
''Yani bunu kabul edeceksin?'' diye merakla sordu Trevor, Zayn'e bakmak için başını yukarı kaldırırken. Elinde çatal bıçaklar vardı ve ufak bir şef gibi görünüyordu.
''Elbette. Birkaç buz ve soğuk su, o kadar da abartılacak bir şey değil,'' diyerek omuz silkti Zayn. Sohbetlerine kulak misafiri olurken, mutfağa girmek yerine onları dinlemeye devam ettim. Soğuk su ve buz da ne anlama geliyordu?
''Çok cesaretlisin!'' Trevor sırıttı. Onların sohbetini bölerek içeri girdiğimde, ikisinin de başı bana doğru dönmüştü.
''Ne buzu ve ne soğuk suyu bakalım, Malik?'' diyerek kaşlarımı havaya kaldırdım.
Zayn, içinde üçer adet krep olan tavayı alıp tezgaha doğru yaklaştı ve krepleri tabaklara paylaştırırken bana doğru döndü. ''Buz Kovası Meydan Okuma,'' kaşlarını çattı. ''Hiç duymadığını söyleme?''
Hiç duymamıştım. Zayn'e tek kaşımı havaya kaldırdığımda, parmaklarını saçlarının arasından geçirdi. ''Als Buz Kovası Meydan Okuma, Als hastalarına yardım amaçlı başlatılmış bir şey,'' bu meydan okuma şeyini açıklamaya başlamadan önce omuz silkti. ''Bir kişi sana meydan okuyor ve yirmi dört saat içinde buzla dolu bir kovayı başından aşağı döküyorsun ve sen de üç kişiyi aday gösteriyorsun.''
''Sana kim meydan okudu?'' deyip tezgahın çevresine yerleştim ve tabağımı önüme çektim.
''Niall,'' göz devirdi ve krepi dilimlere ayırmaya başladı. Trevor da yanımıza oturduğunda, ona tabağını uzattım. Birlikte yaptığımız bol bilgisayar oyunu sohbetli bir kahvaltının ardından -ki bu sohbette sadece dinleyen kişiydim-, Zayn hazırladığı buz kovasını alarak mutfaktan ayrıldı ve ardında Trevor'ı da götürdü. Onları seyretmek için, ikisinin arkasına takıldım. Doğrusu, böyle bir şeyi kaçırmak istemezdim.
Evin verandasından çıkıp, merdivenleri inerek havuz kenarına ulaştığımızda, bu evin bir havuzu olduğunu ilk defa o an fark ettim. Zayn, elindeki iPhone'u Trevor'a uzattı ve buz kovasını kavrayarak havuzun önüne geçti. ''Üçten geriye doğru say ve başlat,'' diye seslendi. Eğer Trevor'ın altını ıslatma sorunları olduğunu bilmeseydim, onu yetişkin sayabilirdim. Çünkü hiç de böyle bir çocuk olduğunu tahmin etmemiştim, altı yaşındaki birine göre oldukça olgun davranıyordu.
''Üç... İki... Bir!'' Trevor, videoyu başlattığında, onları izleyebilmek için havuz kenarındaki puflardan birine oturdum. Burası oldukça güzel ve serindi. Sanırım geceyi burada geçirsem iyi olacaktı.
''Niall Horan'ın meydan okumasını kabul ediyorum,'' diye başladı Zayn bir yandan önüne düşen saçlara engel olmak istercesine onları geriye atarken. ''Ve Barrack Obama'ya, Perez Hilton'a ve...'' bakışları beni bulduğunda, gözlerim irileşti. Hayır, hayır, hayır. Yüzünde muzip bir gülümseme belirdi. Evet, bu gülümsemeyi biliyordum. Bu öcünü alacak olmanın getirdiği bir şeydi. Zayn Malik, çok berbat bir öc alıcıydı! ''Dakota Collins'e meydan okuyorum.'' Sırıttı. ''Yirmi dört saatiniz var, millet!''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Love Is Between Us
FanfictionBir aktris. Filmleri gişede kuyruk oluşturuyor, sıkça imza törenine gidiyor, milyonlarca hayranı var. Bir gazeteci onu görüyor ve soruyor: ''Bize aşkı tanımlar mısınız, Bayan Collins?'' Gülümseyerek gazeteciye dönüyor ve cevaplıyor. ''Aşk, sadece...