Geçiş bölümü diye adlandırıyorum bu bölümü. Gerçekten hiç beğenmedim. Okumazsanız anlarım. fhsjfg
Kırk beş dakikalık yolculuğun sonunda tıpkı hayal ettiğim gibi büyük bir dans kursunun önünde durmuştuk. Şoför kapılarımızı açtığında beklemeden kendimi dışarı attım ve merakla etrafımda dönerek çevreyi inceledim. Dans kursunun oldukça büyük bir bahçesi vardı ve bu bahçeyi kaplayan havuzun çevresindeki yeşil çalılıklar balerin şeklinde biçilmişti. Beyaz mermerle kaplı kurs binasından içeri girdiğimizde gözüme ilk çarpan şey ışıklandırmalar ve kameralar olmuştu. Anlaşılan o ki burası çoktan hazırlanmaya başlamıştı bile ve ben gerçekten de set havasını çok özlediğimi fark etmiştim. Derin bir nefes alarak girdiğim kapıdan tekrar çıktım ve sağ taraftaki, bahçeye inen mermer merdivenlerden yavaşça inmeye başladım. Nedensizce kendimi gergin hissetmeye başlamıştım. Ah, pekala o kadar da nedensizce değildi elbette. Haftalardır konuşmadığım ve yüz yüze geldiğimde gözlerimi kaçırdığım kişiyle, Zayn Malik'le konuşmaya gidiyordum. Göz devirdim.
Onda kalan eşyalarımı almak için..
Bahçeye indiğimde, kısa bir an için etrafı inceledim ve binanın arkasına doğru ilerlemeye başladım. Bu kadar büyük bir bahçesi olmasaydı belki daha kolay olabilirdi. Tam elimi telefonumu almak için cebime atacağım sırada birisi omzuma dokundu ve ben hızla arkama döndüm. Siyah, birbirine karışmış saçlar. Parlayan karamel rengi gözler. Deri bir ceket. Siyah dar pantolon. Klasik siyah botlar. Zayn Malik. ''Dakota,'' diyerek mırıldandı. Adımı telaffuz edişi..Kafamı hafifçe iki yana salladım. Tanrım, neler diyorum böyle? ''Şey.. merhaba,'' dedi aynı mırıltılı tonda. O da benim gibi gergindi. Sağ elini ensesine doğru attı ve dudaklarını yaladı. ''Aa..'' boğazını temizledi. ''Konuşmamız gerekiyor.'' Mırıltılı ton yerini daha emin bir tavra bırakırken tek kaşımı kaldırmadan edemedim. Hadi ya? Konuşmak? Sen ve ben? Haha, o niye?
''Tamam.'' İçimdeki Dakota asla dışarı çıkmayı beceremiyordu işte.
Zayn, arkasını dönüp ilerlemeye başladığında bende onu takip ettim. Havuzun çevresindeki banklardan birine oturdu ve bana doğru döndü. ''Oturmayacak mısın?''
''Ah,'' başımı hafifçe salladım. ''Tabii.'' Bankın bir ucuna oturup beklentiyle ona doğru döndüm.
''Ben..'' diye söylenerek ne zamandır elinde tuttuğunu fark etmediğim poşeti bana uzattı. ''Bunu unutmuşsun.''
Poşeti alırken, tek kaşımı kaldırarak ona baktım. ''Bu ne?'' Zayn'in cevap vermesine izin vermeden elimi poşetin içine kabaca daldırıp elime gelen kumaşı kavradım ve poşetten dışarı çıkardım.
Bu..Maldivler'deyken üzerimden hiç çıkarmadığım beyaz plaj elbisemdi. ''Ah..'' diye mırıldandım. ''Bunu unuttuğumu fark etmedim.''
O gün tamamen halüsinasyon değildi yani, öyle mi? Ama ben gözlerimi açtığımda Maldivler'de kaldığım süit odamdaydım.. değil miydim? Ah, hayır kendi odamdaydım elbette. Ama..uyurgezer miyim yoksa?
Tanrım! Deliriyorum ben!
Bir dakika. Eğer öyleyse Zayn'lerin süitine girmiş, belki etrafı karıştırmış, üstümdeki elbiseyi çıkarmış..sonra da hiçbir şey olmamış gibi kaldığım süite geri dönmüştüm. Aman tanrım, bunu yapmamıştım değil mi? Bunu yapmış olamam.
''Dakota?''
Bir anda Zayn'e döndüm ve başımı hafifçe sallayarak kafamdaki düşünceleri kovmaya çalıştım. ''O gün seni..bizim kaldığımız süitte koltukta uyurken buldum. Perrie çocuklarla birlikteydi ve bende seni alıp Harry'e teslim ettim,'' diye açıkladı sanki aklımı okumuş gibi, ya da sesli düşünmüştüm ve o da kibar davranmaya çalışıyordu. Her neyse. Bu önemli değildi, önemli kısım..tanrım bunu bende bilmiyordum..Yani şimdi Zayn hakkında gördüklerim halüsinasyon değil..rüyaydı, ha? Oh..gördüğüm en gerçekçi rüya olmalıydı.
Başımı anladığımı belirtircesine sallamakla yetindim ve çıkardığım elbiseyi tekrar poşetin içine tıktım. ''Ben..şey üzgünüm.. Sizin süitinize girip.. koltuğunuzda uyumamalıydım.''
''Bir şey daha var,'' Başımı kaldırıp Zayn'in gözlerine baktım, hemen sonra bakışlarımı başka yere odakladım. ''Filmin jenerik müziği üzerinde fikir üretip duruyorlar ve ben.. bu konu hakkında Paul ile konuştum.. Eğer sen de kabul edersen Paint It Black'i seçebiliriz.''
Kaşlarımı çattım. Sahiden..ne yapmaya çalışıyordu? ''Birlikte söyleriz, sesinin güzel olduğunu biliyorum..kaydını alıp üstünde tekrar düşünürüz. Kabul etmek zorunda değilsin..eğer istemezsen bunu Perrie ile yapabilirim.''
Çatılan kaşlarımı serbest bıraktım. İfadesiz bir şekilde Zayn'e bakarken, kaşlarım tekrar çatılmıştı. ''Bunu neden yapıyorsun?'' fısıldarcasına çıkan sesimi duyunca tekrar ettim. ''Bunu neden yapıyorsun, Zayn?''
''Anlamadım,'' buz gibi çıkan sesi beni ürkütmüştü. Gözlerini kısıp hafifçe güldü. İşte bu Zayn, beni gerçekten de korkutmaya başlamıştı. ''Başta amacım bu değildi, sadece basit bir yemek olacaktı. Bunu bir özür olarak bile algılayabilirdi. Üstelik baş başa da olmayacaktık. Toplu bir yemekti, özel bir şey sayılmazdı. Yemin ederim, amacım bu değildi.''
''Ne..saçmalıyorsun?''
''Hiçbir şey umurumda değil, tamam mı? Hiçbir şey.'' Hızla yerinden kalktı ve beni kolumdan kavrayarak karşısına çekti. ''O yemeğe gittiğimde etrafta kimse yoktu. Anlaşılamaz bir şey miydi sence? Elbette bu işin içinde yönetimin parmağı vardı. Onunla baş başa kaldığımda ne oldu dersin? Ertesi gün gazete manşetlerinde kimler vardı? Zerrie mi diyorlar? Zerrie..'' başını tembelce iki yana salladı. ''Paul'dan bir arama aldım. Yönetim adına, fikrimi çok beğendiklerini söyledi. Tanrım, ne fikri? Aptal bir ajan filminde miyim? Ah lütfen alınma, senin filmlerinden söz etmiyorum Dakota.''
Beni havuz kenarından çekip, kurs binasının arkasına doğru sürükledi. Evet, kelimenin tam anlamıyla öyle yaptı ve ben hiçbir şey demedim.
İç sesim kıkırdayarak konuştu. Çünkü aptalsın. Saf ve..ne denir ki ona? Hmm-
Başımı iki yana salladım. ''Perrie ile tekrar bir araya gelmemin harika olacağını söylediler. Böylece aldatıcı lakabından kurtulurmuşum, Perrie beni affetmiş olurmuş, tekrar evlenme kararları alırmışız..'' Başını tekrar iki yana sallarken, hafifçe güldü. ''Masum ve affedilesi bir imajım olurmuş.'' tekrar güldü. Tanrım, ödümü patlatıyordu. ''Yanılıyorlar,'' ifadesi donuklaşmıştı. ''Çünkü etrafına bir bak, Dakota, kimi istiyorlar dersin?'' Beklemediğim bir anda yumruğunu binanın pürüzsüz yüzeyine geçirdi. Bir adım geri sıçrarken, ellerimle ağzımı kapattım. ''Beni..korkutuyorsun.''
Arkasını dönüp beni omuzlarımdan kavradı. ''Neden her şeyi.. zorlaştırmak zorundasın?'' Aldığı nefesle devam etti. ''Ne var biliyor musun Dakota? Bazen gerçekten de kör olduğunu düşünüyorum..'' Pembe saç tutamını işaret parmağına doladı. Onu ittirmek istiyordum ama..bir şeyler buna engel oluyordu. ''Demek istediğim..yapma. Bunu tahmin etmek bu kadar zor mu?'' güldü. ''Geceleri.. üstünü örten kimdi? Uçaktayken rahat uyuman için müziğin sesini kapatan, uykunu bölmemek için Harry'den seni taşımasını isteyen..hep bendim. Bir kenarda sana değer verirken, senin tek yaptığın sorgulamaktı. Her şeyi sorguluyorsun Dakota. Kes..artık şunu.''
''Zayn..''
''İlk günleri hatırlıyor musun? Hani şu..dilek balonu uçurduğumuz zamanı.''
Başımı belli belirsiz aşağı yukarı salladım. ''O gün ne dilemiştim biliyor musun?'' güldü. ''Çok klişe ama..bir şans daha. Çünkü..ben her zaman ilk birlikte olduğum kadına aşık olacağımı düşünmüştüm ve bu şans elimdeyken..kahretsin ki ben ona aşık değildim.'' Parmağına doladığı saç tutamını serbest bırakırken, gülümseyerek kulağımın arkasına sıkıştırdı. ''Tanrının benle küstüğünü düşünmüştüm..ama sonra ne oldu dersin?'' omuz silkti ve büyülü bir şeymiş gibi ağır bir şekilde fısıldadı. ''Dakota Collins ile tanıştım.'' Elleri yavaşça belime kayarken istemsizce titredim. Tek adımla aramızdaki boşluğu kapatıp vücutlarımızı birleştirdi. ''Seni..öpmeme izin ver..'' Kulağıma fısıldadığı şeyi işittiğimde yavaş bir nefes aldım. Tarçın kokusu burnuma ulaşmış, ardından tüm hücrelerime birer titreşim göndermişti. Dakikalardır yapamadığım şeyi yapıp, hızla onu ittim.
''S-sanırım..sete geri dönmeliyiz.''
Beş gündür çok fena hastayım bu yüzden çok kısa tutmam gerekti. Ben beğenmedim ama umarım siz beğenirsiniz. :(
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Love Is Between Us
FanfictionBir aktris. Filmleri gişede kuyruk oluşturuyor, sıkça imza törenine gidiyor, milyonlarca hayranı var. Bir gazeteci onu görüyor ve soruyor: ''Bize aşkı tanımlar mısınız, Bayan Collins?'' Gülümseyerek gazeteciye dönüyor ve cevaplıyor. ''Aşk, sadece...