28. Bölüm | ''Living inside myself and it's the only similarity between us''

1K 51 9
                                    

Liam'ın söyledikleri bir anlığına beynimin içinde yankılandı. Başımı hızla iki yana sallayıp iPad'i kapattım ve masanın üzerine bırakıp ayaklandım. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, bu yüzden her şeyi ayaklarıma bıraktım ve çocukların yanından ayrılıp yukarı kattan çantamı aldım, ve hemen ardından hışımla evi terk ettim. Yanılmıyorsam çocuklara evden ayrılmadan önce açık havaya ihtiyacım olduğundan bahsetmiştim. Kendimi.. daha çok ihanete uğramış gibi hissediyordum. Bunun tamamen anlamsız olması gerekirdi ama o şarkı..bir şekilde artık bana bazı şeyleri anımsatır olmuştu. O şarkıyı onunla söylemem gerekirdi, ancak Zayn Malik, o şarkıyı Perrie Edwards'la söyleyecekti. 

Bu çok saçmaydı. Tanrım, Zayn'i gerçekten anlamıyordum. 

Bu fikri teklif ettiğinde kabul etmek yerine sen yine sorgulamıştın, Dakota diye konuştu iç sesim yakınırcasına. Neden sorgulayıp duruyorsun?

Sorgulayıp duruyordum, lanet olası, çünkü gerçeklerden kaçmanın en kolay yolu buydu, tamam mı? Böyle daha basit oluyordu. Kendime sormak ve yanıtını alamamak. Tamamen kolaydı..

Düşüncelerimden ayrıldığımda dakikalardır stüdyonun önünde, Harry'nin siyah Range Rover'ının içinde olduğumu yeni fark ettim. Umarım Harry arabasını izinsiz aldığım için bana kızmazdı. Arabadan yavaş adımlarla indim ve stüdyoya ilerlemeye başladım. İçeri girdiğimde, kayıt odasına doğru yürümek için uzun koridoru geçtim. Her yer fazla sessizdi..sanırım stüdyoyu sadece onlar kullanıyordu. 

Gülüşmelerini işittiğimde derin bir nefes aldım. Eğleniyorlardı, belki de Zayn Perrie'nin espri anlayışını -röportajlarında da dediği gibi- gerçekten seviyordu. İlerlemeye devam ederken,  Paint It Black'in arka fon müziğinin sesi de duyulmaya başladı. Onu kaybetmiştim..ve bu..bu beni üzüyordu. Beni değiştirdiğini biliyordum. Hareketlerimi, inancımı ve giyiniş tarzımı bile. Yok saymaya çalışırken, yine de hala bazı şeylerin farkındaydım. Tanrım, eskiden kıkırdamazdım. Siyah rengi bu kadar sık giymezdim..ve 50 First Kiss gibi aşk filmleri de benim tipim değildi. En önemlisi..sigara falan da içmezdim ben. Harry'e söylediğim palavradan başka bir şey olamazdı, hem..Dakota ve sigara ikilisi akla ne kadar uyumlu geliyordu ki tanrı aşkına? Kendime çeki düzen vermem gerektiğini biliyordum..ama bir şeyler yanlış ve eksikti.

Kayıt odasının kapısından birbirlerine keyifle gülen Zerrie çiftine bakınırken..tuhaf bir şeyin kaburgalarıma baskı yaptığını hissettim. Kaburgalarımda oluşan sızıyı engellemek istercesine derin bir nefes aldım ve orada daha fazla dikilmek yerine arkamı hızla dönüp ilerledim, koridoru geçtikten sonra aynı hızla stüdyodan ayrıldım. 

Arabaya bindiğimde telefonumu cebimden çıkarıp mesajlarımı açtım. Kendimi anlatmaya ihtiyacım vardı ve beni en çok kimin anlayacağını biliyordum. 

Hey, nasılsın? Her şey yolunda mı? x -Dakota Rehberden Bella'nın numarasını seçtim ve gönder butonuna dokundum.

Yola çıktıktan birkaç dakika sonra telefonum titremişti. Bir yandan yolu izlerken mesajı açtım. Daha harika olamazdı, Dakota! Bunun bir sürpriz olması gerekirdi ama, saat on iki de Londra'da olacağım! Görüşürüüüüüüüz. xxxxxx -Bella

Tanrım, şans sahiden de benden yana olmalıydı! Yüzümde oluşan saçma sırıtışla birlikte ona hızlı bir cevap yazdım. Aman tanrım! Vardığın zaman bana haber ver ve bir an önce görüşelim. xxxx -Dakota

Tamam, bebek. ;) -Bella

Hafifçe sırıtarak başımı alışmış gibi iki yana salladım ve telefonu yan koltuğa bıraktım. Sanırım ona kendimi anlatma kısmını yüzyüze yapabilirdim. İşlek caddede ilerlemeye devam ederken midemden gelen sinyallere ses verip köşedeki minik pastaneden donutlar ve çöreklerle dolu bir kutu tatlı almış, yaklaşık yarım saat sonra kapıda güvenliği sağlayan Vincent'a selam vererek evin büyük bahçesine giriş yapmıştım. Arabayı garaja park ettikten sonra yavaş adımlarla arabadan indim. Verandaya çıkıp kapıyı açacağım sırada-

The Love Is Between Us Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin