"Ölen senin kardeşin."
Sözcükler ağzımdan bir mırıltı halinde dökülürken elleri çenemi kavradı. Yüzümü yüzüne çevirdi.
"Bundan kimsenin haberi olmayacak."
Yüzüme vuran gerçekten mi yoksa kandan mı bilemiyordum ama nefessiz kalmıştım. Gözlerim, Keven'ın gözlerinde dolanırken dilimin üzerinde dolanan kirpi gibi bir acıyla kendime geldim. Keven'ın elinde tuttuğu suyu alıp tekrar ağzımı çalkaladım. Kan içmeye ihtiyacım vardı. Bu acı ancak o şekilde yok olurdu. Diğer türlü dakika başı dilimde kirpi dolanacağını biliyordum. Oturduğum yerden doğrulup Keven'a aldırmadan arabadaki çantamı aldım. İçinden kenarında kırmızı gül işlemesi olan beyaz ipek mendilimi alıp ağzımı sildim. Evet, yanımda mendil taşıyordum. Evet, evet ipekti. Çünkü bu bana babamın hediyesiydi ve asla yanımdan eksik etmezdim.
"Merak etme, sırrın bende güvende Bay B rh negatif."
"Sana nasıl güveneceğim söyler misin?"
"Bana güvenmekten başka çaren var mı söyler misin?"
Sözlerim karşısında homurdandı ve hiçbir şey olmamış gibi arabasına geçti. Bana güvenmesini beklemiyordum elbette. Ancak güvenmekten başka çaresi yoktu ki. Kimseye ihanet edecek biri değildim. İhanetin acısını en derinimde hissetmiştim çünkü zamanında.
Keven'ın sinirli bakışlarıyla yol kenarında öylece dikilmekten vazgeçip arabaya bindim. Arabadan inmeden önce koltuğun üzerine koymayı akıl ettiğim tüpü aldım. Anlaşılan kanı eski usullere göre inceleyecektim. Eh, bu uğurda ölmeyi göze alacak değildim değil mi?
Adamın dudakları kelimeleri içine hapsetmek istercesine sımsıkı bastırılmıştı. Ne kadar soğuk biri olduğunu düşünmeden edemedim. En sevmediğim insan tipini gözlerimle kemiriyordum adeta. Siyah ceketinin içinde soğuk karakterini tamamlayan bir havası vardı. Oldukça karizmatikti ama hey! Bir insan sıcak kanlı ve samimi olmadıktan sonra karizma neye yarardı ki? İki laf edemeyeceğim bir insanın karizmasına aldanacak değildim.
"Beni izlemeyi bıraksan fena olmaz."
Sözlerindeki kibir karşısında bakışlarıma tiksinmeyi yerleştirdim. Ona baktığımı hissetmişti madem bunu da hissederdi değil mi? Ardından sinirle önüme döndüm. Onu izlediğimi gizlememiştim. Bu kadar kibirli bir ses ile karışılacağımı bilseydim yüzüne bile bakmazdım ama. Kesinlikle. Yan bakışlarınla adamın tüm hücrelerini hafızanın her köşesine kaydederdin sen. Aptal iç sesim, sus! İçime gizlenen, bastırmak istediğim benliğimin diğer parçası mantıklı düşünmemi istemiyordu. Ancak ona inatla son derece mantıklı davranarak gözlerimi yola diktim. Nereye gittiğimizi anlamıyordum. Vampir olmanın avantajlarından biri gecenin bir yarısı başınıza bir şey gelmeyecek olmasıydı. Yani bir insanın size dokunamayacak olmasıydı. Çünkü bu vakit bizim gücümüzün iyice arttığı vakitti.
"Bir şey soracağım. Şimdi sen beni odaya sokarken etrafına bakıp birinin olup olmadığını kontrol ettin. Sonra giren adamlar sana 'efendim' dedi. Daha da sonra odadan beraber çıktık. Öncelikle sen kimsin? O odaya girerken neden benden çekindin ama çıkarken bir sorun olmadı. Anlamıyorum."
Adam arabanın içine sinen derin bir kahkaha attı. Karanlık yolda ürkütücü olması gerekirken sadece alaylıydı kahkahası. Benimle dalga geçeceğini biliyordum. Zaten sorumu da buna rağmen sormuştum. Daha birkaç gün olmasına rağmen bu adama rezil olduğum kadar kimseye rezil olmamıştım. Bu yüzden halimi ve rezilliğimi sorun edecek değildim. En azından şimdilik.
Adamın kahkahası arabaya sinmeye devam ederken dilimde tekrar bir acı hissettim. Sabaha kadar böyle eziyet çekeceğimi biliyordum. Neyse ki o kanı yutmamıştım. Kendi kendimi teselli ederken kucağımda beklettiğim sudan derin bir yudum aldım. Kan kadar olmasa da su halimi yatıştırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK TOPUK ANLAŞMASI
FantasyVampir #7 / 25.12.2017 Prens, ayakkabıyı kızın ayağına geçirdiğinde aradığı kızı bulduğu için sevinmişti. Ancak bu sevinç ne yazık ki uzun sürmedi. Ayakkabının topuğu kırılmıştı! Prens dişlerini sıkıp mırıldandı. "Bu kız uğursuz!" * Ben uğursuz deği...