İdrar kokusu, ter kokusu, geceden kalmışlığın kokusu, kan gruplarının iç içe geçen kokusu ve daha burnumun içini kaşındıran nice koku. Bir de Hailey'in kokusu, evet. O da burada. Tam olarak hastanede acil bölümünün içinde. Yaklaşık yüz metre ötemde duruyordu. İzin gününden istifade edip mısır gevreklerini teker teker ağzına atarken keyifle beni izliyordu. Çünkü ben onun hayatındaki aksiyon ögesiydim. Elbette tek başına eğlenmesini bilen biriydi ancak aksiyonun içine dahil olmuyordu. Aslında gerek de kalmıyordu. Eşsiz genlerim sağ olsun onları şu minnak bedenime çekmeye yetiyordu. Bu yüzden de kendimle gurur duyuyordum.
Sadece bir saat önce bulutlar kadar rahat olduğunu düşündüğüm yatağımda Hailey'e ne diyeceğimi düşünüyor, kıvrım kıvrım kıvranıyordum. Aklıma gelen tüm yalanların Hailey'in nazarında geçersiz olacağını ya da yalanlara bir kulp bulacağını bildiğimden sessizliğimi korumuştum. Bu esnada gerçekleşen Hailey'in çene savaşından beni kurtaran aniden çalan telefonum olmuştu. Sabaha karşı barda bir kavga olmuştu ve yaralanan zavallı insancıklar buraya getirilmişti. İşin kötü kısmı mekandaki avcılar sarhoş olduklarından olaya çözüm olmak yerine sorun olmuşlardı. Bunu demekten nefret etsem de ırkımdan nefret ediyordum. Gündelik hayatta kaybettiğimiz gücümüzü böyle mekanlarda zor kullanarak çıkarıyorlardı.
"Olduğun yerde öylece dikilecek misin Amber?"
Sevimsiz bakışlarımı Bayan Campbell'in yüzüne diktikten sonra suratımı buruşturdum ve bir birbirlerine saldırmak üzere olan tipleri kaymış insan topluluğunun arasına daldım. Hunharca uzanan boyların arasında bedenin minnacık kalsa da vampir gücüm sayesinde hepsini alt edebilirdim. Aslında vampir olmama da gerek yoktu. O pısırık ve güçsüz kadınlardan olmamıştım hiçbir zaman ve üstelik dişlerim her zaman sağlamdı. İnsan olsaydım da birine dişlerimi geçirme olasılığım yüksekti. Neyse, nerede kalmıştık?
Yanımda ayakta durmaya çalışıp bir yandan da karşısındakine diklenen adamı iterek uzaklaşmasını sağladım. Neyse ki yere yapışmamıştı. İlk olarak alacağım hasta buydu. Gerçi hasta sayılmazdı, sadece sağ kaşı ve dudağı patlamış, belki birazcık burnu kırılmış, biraz da içki şişeleri kırıkları beyaz gömleğini aşarak vücuduna saplanmıştı. Bu kadar, adamcağızın başka bir şeyi yoktu.
"Şimdi lütfen şu sedyeye oturun da ben yaralarınızı temizleyeyim. Kavganıza ayılınca devam edersiniz, söz karışmayacağım."
Adam son anda varlığımın farkına vararak yukarıdan aşağıya doğru bana baktı. Hayır yani boyum son derece normaldi. Neden kendimi cüce gibi hissediyorum ki? Gerçi hissetmeme imkan yoktu. Adam beni iki hamlede midesine sokacak bir cüsseye sahipti.
"E...fen..."
Kelimeleri ağzında gevelenirken koluna girip onu sedyeye sürükledim. Her ne kadar az önce diklendiği adama diklenmeye çalışsa da sarhoş olduğundan hareket ettirmesi kolay olmuştu. Şansı tam olarak böyle zamanlarda karşıma çıkıyordum. Tam dibe batıyordum ki beni başka bir dibe sürükleyerek kurtarıyordu. Ne kadar güzel bir durum olduğunu anlatamazdım.
"Yardıma ihtiyacın var mı?"
Duyduğum sesle irkilirken arkama döndüm. Onun burada ne işi vardı? Gözlerimi kısarak sevimsiz suratına sevimsiz enerjimi gönderdim.
"Evet, uzaklaşarak yardım edebilirsin."
"Bence sen bu adamdan uzaklaşmalı ve kendi hastanla ilgilenmelisin."
"Ne ara doktor oldum da özel hastam oldu acaba? Söylersen sevinirim."
Gözlerini devirip yarım bir gülümsemeyi dudaklarına yerleştirirken havalı olmak için ne kadar çabaladığı belli oluyordu. Sıradan kızların bu tarz ergenlik komplekslerini kaybetmemiş erkeklerde ne bulduğunu merak etmiyor değildim. Keven gibi insanlar da vardı şu hayatta. Doğuştan karizması olan ve çabalamadan insanları etkisi altına alabilen erkekler varken. Bir dakika, Keven nereden girmişti ki şimdi konuya? Hayır, onun gibi erkekler sadece sinir bozucu olabilirdi. Hatta erkekler genel olarak sadece sinir bozucu olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK TOPUK ANLAŞMASI
Viễn tưởngVampir #7 / 25.12.2017 Prens, ayakkabıyı kızın ayağına geçirdiğinde aradığı kızı bulduğu için sevinmişti. Ancak bu sevinç ne yazık ki uzun sürmedi. Ayakkabının topuğu kırılmıştı! Prens dişlerini sıkıp mırıldandı. "Bu kız uğursuz!" * Ben uğursuz deği...