Kısa sürede gelen bu bölüme ben de şaşkınım :D Üstelik yazmakta zorlanmadığım bölümlerden biri oldu. Umarım diğer bölümler de böyle olur ^^ Ayrıca kapak yapabilecek biriniz veya bir tanıdığınız varsa bana bildirin lütfen. Yeni bir kapağa ihtiyacım var ama kapak yapacak becerim yok :D Oylarınızı ve desteklerinizi bekliyorum, kendinize iyi bakın. Keyifli okumalar *-*
"Uya...."
"Bi..."
"Saki..."
Sesler kesik kesikti ve her biri başka birine aitti. Son sesin sahibinin bir kadın olduğuna emindim. Nerede olduğumu dahi bilmiyordum. Bileklerimde sert bir baskı hissediyordum. Oturuyor muydum? Evet. Rahat mıydım? Evet. Bu işte bir terslik vardı. Kaçırılma vakalarında kaçırılan kişinin sert tahta bir sandalyeye bağlanması gerekmez miydi? O tahta sandalyelerin bu kadar rahat olması mümkün değildi herhalde? Ya da zihnim bana yalancı bir rahatlama hissi yaratmak için yumuşak bir zeminde oturduğumu düşündürüyordu. Ah, ben ne saçmalıyordum böyle?
Derin nefesler almaya çalışsam da başaramamıştım, soluklarım kesik kesikti. Bir kez daha denedim ve nemli havanın ciğerlerime dolmasını görünmeyen bir neşe ile karşıladım. Sıra göz kapaklarımı açmaktaydı. Ancak üzerimde öyle bir yorgunluk vardı ki saatlerce uyumak istiyordum. İstemsizce kaşlarım çatılırken kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattım. Bir derin nefese daha kavuştuktan sonra gözlerimi aralamayı başardım.
Sesler gibi görüntüler de net değildi. Gözüme inatla vuran keskin ışık görüşümü iyice berbat hale getiriyordu. Tekrar gözlerimi kapatmak zorunda kaldım. Ardından yavaş yavaş tekrar gözlerimi açtığımda karşımda dikilen üç kişiyi gördüm. Avcı olduklarını yavaşça keskinleşmeye başlayan koku duyumdan anlamıştım. Kim olduklarını bilmesem de tanıdık gelen bir simaları vardı. Onları başka bir yerde görmüş olabilir miydim?
"Işığı azaltın."
Emri veren karşımda beyaz bir takımla dikilen siyah, kıvırcık saçlı kadın olmuştu. Saçlarının rengi teninin ve kıyafetlerinin rengine o kadar zıttı ki insanın dikkatini direk saçları çekiyordu. Ardından insanın bakışları buz gibi bakan mavi gözlerine ve dolgun kırmızı dudaklarına kayıyordu. Kadın, gördüğüm ve görebileceğim en güzel kadınlardan biriydi. Belki de onu bir gazetede görmüştüm ya da bir dergide. Tanıdık gelmesinin nedeni bu olabilirdi. Peki ya diğerleri neden bu kadar tanıdıktı?
"Seni böyle bir şekilde alıkoyduğumuz için özür dilerim sevgili ırkdaşım. Ancak bunu yapmak zorundaydık. Keven'ın seni bırakmayacağını biliyorduk ve de senin pek sakin bir yapının olduğunu söyleyemeyiz değil mi?"
Sözleri beynime iğne gibi saplanırken kulaklarımı kapatmak istedim. Ellerimi hareket ettirmeye çalıştığımda bağlı olduklarını anladım. Derin bir nefes verirken yüzümü buruşturmakla yetindim.
Kadının sözlerine aldırmadan etrafıma bakınmaya başladım. Gözlerimi kadının etkileyici gözlerinden ayırmam zor olmuştu. Garipti. Korkmuştum. Yutkundum ve yanında dikilen adamların arkasındaki kırmızı duvara baktım. Kanın rengi ilk defa gözüme bu kadar korkutucu gelmişti. Kıpkırmızı bir duvar bana kandan ziyade ölümü hatırlatmıştı. Önünde duran siyah masa ise adeta bana göz kırpıyordu. Üzerinde ne olduğunu görmek için sırtımı ve başımı dikleştirsem de ne yazık ki adamlar görüş alanıma girerek bana engel oldular.
Aldırmadan gözlerimi beyaz ışıkta parlayan beyaz zemine diktim. Dertlerinin ne olduğunu söylemeden onlarla konuşmak gibi bir niyetim yoktu. Neticede kaçırılmıştım değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK TOPUK ANLAŞMASI
FantasiaVampir #7 / 25.12.2017 Prens, ayakkabıyı kızın ayağına geçirdiğinde aradığı kızı bulduğu için sevinmişti. Ancak bu sevinç ne yazık ki uzun sürmedi. Ayakkabının topuğu kırılmıştı! Prens dişlerini sıkıp mırıldandı. "Bu kız uğursuz!" * Ben uğursuz deği...