Merhaba canlar! Medyada bıraktığım şarkıyı hikayenin ikinci kısmından sonra dinlemenizi tavsiye ederim. Kendinize iyi bakın! Seviliyorsunuz :)
Keven'ın verdiği o sarımsaklı kan sayesinde kendimi son derece iyi hissediyordum. Saatler önce hissettiğim acıdan eser kalmamıştı. Bu beni biraz korkutsa da şükretmem gerektiğini hissediyordum. Ve de galiba Keven'a bir özür borçlanmış gibiydim. Yani neticede adam beni kurtarmıştı. Üzerine bir de acı çekmemi engelleyip beni daha çabuk iyileştirecek karışımı bana içirmişti. Elbette o kanı içene kadar olanları görmezden geliyordum. Aksi takdirde olaya bu kadar iyimser yaklaşamazdım.
Lola'nın getirdiği hiç de tarzım olmayan pembe elbiseyi üzerime geçirmiştim. Keven'ın kanının olduğu aynada gördüğüm yansıma pek de fena değildi. Dağılmış saçımı az da olsa şekle sokmayı başarmış ve arkadan hafifçe toplamıştım. Aynanın önünde duran masadaki makyaj malzemeleri ile yüzüme biraz renk vermeyi de ihmal etmemiştim. Lola'nın dediğine göre üç gündür bu odada ölü gibi yatıyordum. İnsan içine karışacağım bu an elbet özel olmalıydı. Ölümden dönmüştüm ne de olsa değil mi? Ya da daha doğrusu ölümü dibine kadar hissetmiş ama yeniden kendime gelmiştim. Hayatımın sonuna kadar zihnimin en derin köşelerinde kalmam için mücadele edeceğim bu an için diyebileceğim tek bir şey vardı; berbat bir histi.
Umarım ölümüm bu hissettiklerim kadar sert acılar hissettirmezdi.
Henüz duş almamış olmam içimde garip bir huzursuzluğa neden olsa da odadan çıktım. Kapıdan dışarıya adımımı attığım anda gözlerim duvarların arasında dolaşmaya başlamıştı. Tanıdık gelen bu yer ve bu kokuyu tam olarak çıkaramıyordum. Eski bir kan kokusu evin her yerini kaplamıştı.
Kum rengi duvarlarda asılı olan klasik tablolar beni babamın yanında hissettirmişti. Bu klas zevki oldum olası takdir etmiştim. İnsanı etkiliyordu. Sakin ama etkileyici bir havası vardı. Böyle zevklere sahip olan insanlar benim gözümde ya dünyanın en sakin insanıydı ya da en psikopat. Arasının olabileceğini düşünmüyordum.
Biraz daha ilerledikten sonra koridorun sonunda Lola'nın da bahsettiği ahşam merdivenden indim. Adım attıkça havalanan elbisemi bastırmak için ellerimi bacaklarımdan çekemiyordum. Bu halimi Hailey kesinlikle görmemeliydi. Öyle ki beni bu halde gördüğü takdirde onlarca fotoğrafımı çeker ve sosyal medya hesabında 'pembenin zaferi' başlığı altında paylaşabilirdi. Düşüncesi bile berbattı.
Birer birer indiğim ahşap merdivenler beni yeni bir salona çıkarmıştı. Üst katın aksine burası son derece modern bir tarza sahipti. Açık meşe rengi merdivenlere eşlik eden kum rengi duvarlar yerini soğuk gri duvarlara bırakmıştı. Duvardaki post modern tablolar bana Keven'ın rezidanstaki dairesini hatırlatmıştı. Burası onun evi olabilir miydi? Ne de olsa iki tarzı da bünyesinde eritebilecek bir yapıya sahipti. Ancak evdeki o tanıdıklık hissi ona ait değil gibiydi. Ona benziyordu ama o değildi. Daha sakin birinin evi olmalıydı.
Başımı öne eğip tablolara bakmadan koridordun diğer ucundaki odaya girdim. Karşılaştığım manzara nefesimin kesilmesine neden olmuştu. Olamazdı değil mi? Bana böylesine bir ihaneti nasıl yaptığını sormak için bakışlarım odada dolandı. Beyaz duvarların arasında siyah bir gömlek ve pantolonla parlayan Keven'a baktım. Öfkeli bakışlarım onu eğlendirmişe benziyordu.
"Amber!"
Hailey koşarak gelip bana sarılırken başımı vuracak taş aradım. Evet, tam olarak buradaydı ve muhtemelen kendine geldikten sonra 'pembenin zaferi' temalı fotoğraflarımı çekmeye başlayacaktı. Üstelik öyle sıkı sarılıyordu ki nefes almam zorlaşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK TOPUK ANLAŞMASI
Viễn tưởngVampir #7 / 25.12.2017 Prens, ayakkabıyı kızın ayağına geçirdiğinde aradığı kızı bulduğu için sevinmişti. Ancak bu sevinç ne yazık ki uzun sürmedi. Ayakkabının topuğu kırılmıştı! Prens dişlerini sıkıp mırıldandı. "Bu kız uğursuz!" * Ben uğursuz deği...