Bakışlarım karşımda dikilen mavi gözlü insan bozuntusundaydı. Ağzımdan adından başka kelime çıkmadığı yetmezmiş gibi orada öylece dikiliyordum. Tren saatlerini ezbere bildiğim için birazdan hareket edecek olan treni kaçıracağımı da biliyordum. Ancak tüm uzuvlarım benim kontrolümün dışında gibiydi. Valizim gevşeyen elimden düşerken telefon hala kulağımdaydı. Oysa Keven onu gördüğüm an telefonu kapatmıştı ve adımlarını bana yöneltmişti. Çok uzağımda değildi. Adımları gittikçe yaklaşıyordu ve ben dikilmeye devam ediyordum.
"Ayakta, gözlerin açık uyuyor olamazsın değil mi?"
Aramızda bir adım mesafe kalıca dudaklarından çıkan ilk sözcükler bunlar olmuştu. Gözlerimi kırpıştırdım ve insanın tenini okşayan kadifemsi sesiyle kendime geldim. Hızlıca telefonu indirip cebime sıkıştırdım. Düzeltiyorum, sıkıştırmaya çalıştım. Akıllı oluğu iddia edilen bu yaratıklar neden bu kadar büyüktü ki? Gözlerim kapatıp kaşlarımı kaldırdım başımı sallarken. Uzun bir uykudan uyanmış gibiydim. Nefes alışından tekrar konuşmaya başlayacağını anladığım da gözlerimi açtım ve ona engel oldum.
"Buna kısa süreli şok deniyor Bay B rh negatif."
Ancak benim söylediklerim umurunda değil gibiydi. Bakışlarındaki ciddiyeti korurken trenin sesini duymuştum. Ah, bir sonraki tren iki saat sonraydı.
"Sana benden habersiz nereye gittiğini sormuştum sivri diş. Eğer kısa süreli şokundan çıktıysan şimdi bana cevabını ver."
Ne diyecektim? Kesinlikle ama kesinlikle alerjimden ve hayliyle verdiği kanı inceleyemediğimden bahsedemezdin. Annemin hasta olduğu yalanına da inanacağını sanmıyordum. Ve Sydney'in durumundan da bahsedemezdim. Biz vampirlerin de kuralları vardı. Bazı şeyleri insanlardan saklamak zorundaydık ne de olsa.
"Ailemin yanına gitmem gerekiyor. Merak etme anlaşmayı bozacak bir şey yapmıyorum." dedim detay vermemeye çalışarak. Yüzünde ufacık bir değişim yoktu. Kaşları hala çatıktı, dudakları sımsıkıydı. Mavi gözleri beni yine ürpertiyordu. Ürpererek bir adım geriledim.
"Ben orada değilim. Benden habersiz gidiyorsun farkında mısın?"
"Hadi ama! Her adımımı sana söyleyecek değilim ya."
"Anlaşma süresince her an sana ulaşabilmem gerekiyor. Acil bir durumda gideceğin yerden buraya gelmen ne kadar sürecek. Ayrıca dün verdiğim kanı da incelemedin değil mi? Üçüncü günden anlaşmayı asmaya başladık bile bakıyorum da. Bu defa sesimi çıkarmayacağım ama benden habersiz bir yere gidersen anlaşmayı unutsan iyi edersin."
Sözleri teker teker beynime bir mermi gibi saplanırken gözlerim irileşti. Resmen beni tehdit etmişti. Beni resmen tehdit etmişti. Beni. Farkında olmadan hırladığımda dişlerimin çoktan çıkmış olduğunu fark ettim. Kaslarım gerilmişti. Ne ara olmuştu bilmiyordum ama saldırı pozisyonuna geçmiştim. Ancak yüzünde en ufak bir değişim yoktu. Bir anda güçsüz konumda olduğumu hatırlayarak dişlerimi damağıma çektim, kaslarım da eski haline döndü. İşte bundan nefret ediyordum. Her ne olursa olsun insanlar biz vampirler karşısında haklı durumda olurlardı. Nitekim yargı merkezimizin başında onlar vardı. Bizler sadece işlerine geldiklerinde ileri geri hareket ettirdikleri piyonlardan ibarettik. Eh, elbette içimizde kale ve filler de vardı ancak işte onlar da bir avuç kimseden ibaretti.
"Kanı incelemediğimi nereden biliyorsun? Kan eski olduğu için ne kokusunda ne de tadında bir şey bulabildim. Bu yüzden eski usulleri kullanarak santrifüjü kullandım ama elbette iki damla kandan ne çıkar ki? Çok şükür ki makine tüpü parçalamadı. Ancak için rahat olsun diye söylüyorum ki gideceğim yerde kanı incelemek için farklı yöntemler de kullanacağım. Biraz da o yüzden gidiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK TOPUK ANLAŞMASI
FantasyVampir #7 / 25.12.2017 Prens, ayakkabıyı kızın ayağına geçirdiğinde aradığı kızı bulduğu için sevinmişti. Ancak bu sevinç ne yazık ki uzun sürmedi. Ayakkabının topuğu kırılmıştı! Prens dişlerini sıkıp mırıldandı. "Bu kız uğursuz!" * Ben uğursuz deği...