Bölüm neden bu kadar gecikti?
Öncelikle çok yoğundum. Sonrasında da rahatsızlandım ve bir süre kendimi toparlamam gerekti. Beklettiğimin farkındayım ancak ruh halim pek iyi değildi. Ve bunu bölüme de yansıtmak istemedim doğal olarak. Gecikme için gerçekten üzgünüm ve bunun için özür dilerim.
Sizden rica edeceğim bir şey olacak. K.T.A ailesinin büyümesine yardımcı olursanız çok sevinirim. *-*
Bu bölümü yazmam için beni tehdit eden güzel insan @@ElmoniKarroy a teşekkür ederim. :D Bir de sabırsızlıkla bekleyen biriciğim. @@Vldn14 beklediğin bölüm geldi. :)
Seviliyorsunuz. Sevgiyle kalın. Keyifli okumalar. :*
Mola verdiğimizde güneş tepe noktasındaydı. Avcıları tamamen atlattığımızı düşündüğünde yol kenarında arabasını çekmişti. Şu noktaya kadar kaçarcasına gelmiştik. Yani güzelim Porsche'nin son hızını görmüştüm. Adamların tekrar peşimize düşmemeleri şansımızın bir parçası olsa gerekti.
"Neler oluyor?"
Sesim merak doluydu. Ancak elbette bu durum elbette Keven'ın umurunda olmadığından cevap vermemişti. Bıkkınlıkla derin bir nefes alıp bıraktım ve koltuğa yayıldım. Ormanın içinde olsak bile sıcak insanı bunaltıyordu. Bir an önce eve varmak için can atıyordum. Şehrin serin havasını hatırlamak bile yüzüme küçük bir gülümsemenin yerleşmesine neden oluyordu. Gökdelenlerden arınmış küçük bir yerdi. Ancak içindeki huzuru başka bir yerde bulamazdım. Çocukluğumun geçtiği şehri düşünürken gülümsememin genişlemesine engel olamamıştım.
"Bu kadar güzel ya da komik olan ne?"
"Efendim?"
Bir anda duyduğum bu soru beni afallatmıştı. Neticede yol boyunca mecbur kalmadıkça ağzından tek bir laf bile çıkmamıştı. Ayrıca... Bir dakika? O beni mi izlemişti? Gülümsememin alaycı bir hal almasını önlemek için dudaklarımı büzdüm ve kaşlarımı kaldırarak konuşmaya başladım.
"Sadece çocukluğum geldi aklıma."
Kaşlarını kaldırmak olmuştu cevabı. Gözlerimi alnındaki yarasına diktiğimde hala kanamakta olduğunu gördüm. Homurdanarak kıpırdandım ve çantamda her zaman bulunan su kabını aldım. Bir peçete de çıkardıktan sonra alnındaki yaraya eğildim. İrkilse de gerilemedi. Bundan istifade ederek peçeteyi ıslattım ve alnından yanağına doğru uzanan kanı sildim. Yarası neyse ki derin değildi. Dikişe gerek yoktu. Ancak güzelce pansuman yapılması gerekiyordu.
Kirli peçeteyi buruşturup yenisini ıslattım. Başımı kaldırdığımda gözlerimin gördüğü ilk şey kocaman mavilikler olmuştu. Nefesi yüzüme vuruyordu. Çok güzel kokuyordu. Silmeme rağmen alnından inceden sızmaya akan kanı aklımı başımdan alabilirdi ancak şu an sadece gözlerine odaklanmıştım. Kokusu umurumda değildi. Gözleri çok güzeldi. Bakışlarım kaşlarına oradan da elmacık kemiklerine kaydı. Tüm yüzünü incelerken dudaklarına bakmaktan kaçınıyordum. Güzel olan sadece gözleri değildi. Tüm yüzü ince ince düşünülerek yontulmuş gibiydi. Ah! Ne var ki huyu güzel değildi. Hızlıca kendimi geri çektim. Ne kadar gıcık biri olduğunu hatırlamam yetmişti. Kafamı iki yana sallayıp alnındaki yarayı silmeye başladım. Aramızdaki mesafeyi de korumaya çalışıyordum. Yüzünde oluşan alaycı gülümsemeyi fark etmem uzun sürmedi. Sinirle peçeteyi yaranın üzerine bastırdım. Elbette ki amacım canının yanmasıydı. Başarılı olmuş muydum? Yüzündeki alaycı gülümsemenin silinmesinden başarılı olduğumu varsaydım ve sinirle onun duymayacağı şekilde tısladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK TOPUK ANLAŞMASI
FantasyVampir #7 / 25.12.2017 Prens, ayakkabıyı kızın ayağına geçirdiğinde aradığı kızı bulduğu için sevinmişti. Ancak bu sevinç ne yazık ki uzun sürmedi. Ayakkabının topuğu kırılmıştı! Prens dişlerini sıkıp mırıldandı. "Bu kız uğursuz!" * Ben uğursuz deği...