37-*

1.5K 192 100
                                    

Küçük bir duyurum olacak. Beyaz Kelebek adında yeni bir hikaye yazmaya başladım. Ona da şöyle bir bakarsanız sevinirim. 

Bölüm biraz kısa oldu ama umarım beklediğinize değer. Kendinize iyi bakın, keyifli okumalar! :)


İlk defa girdiğim bu odanın davetkar bir dokusu vardı. Diğer odalarda olduğu gibi ahşabın hakimiyeti sarmış olsa da içinde nadir buluna bir ruh, modern bir hava hissetmeme neden oluyordu. Keven'ın olduğunu anladığım oymalı bir başlığa sahip yatağın karşısındaki kahverengi deri koltukların birinde oturuyordum. Hem yatak odası hem de çalışma odası gibi döşenmiş bu odada beni en çok etkileyen tam karşımda duran şömine olmuştu.

Salondakinin aksine son derece sade olan bu şöminenin taşları, odadaki eşyalara uyum sağlamak istercesine krem-kahve tonlarındaydı. İçinde gizlice kıpırdanan ateş, perdeleri kapalı odada loş bir ışığa neden oluyordu. Gün ışıkları nasıl oluyorsa bu odayı es geçiyor ve karanlığa bırakıyordu.

Keven, benimle bu odaya kadar eşlik etmiş sonrasında müsaade isteyerek kısa bir süre gözden kaybolmuştu. Nereye gittiğine dair en ufak bir fikrim olmasa da sükunetimi koruyarak etrafı inceliyordum.

Bu evin kesinlikle rezidanstaki daire ile uzaktan yakından alakası yoktu. O soğuk hava varlığını bu evde de devam ettirse de garip yaşanmışlık duygusu bunu bertaraf etmeyi başarıyordu.

Gözlerim odanın boş duvarlarında bir süre daha dolandıktan sonra bıkkınlıkla nefesimi verdim. Ayaklanıp ayaklanmamak arasında ikilem yaşarken gıcırdayan kapı ile içeriye Keven'ın girdiğini anladım. Gerginlik bedenimi kaplarken, bunu belli etmemesini umarak tebessüme ettim. Ancak elbette gerginliğim belli olmuştu, Keven bunu göremeyecek biri değildi. Yine de bozuntuya vermemiş olması rahatlamamı sağlamıştı.

Hala nemli olan saçları alnına düşmekte ısrarcıydı. Ellerim, o saçları düzeltmek istese de kendime engel olmayı başarmıştım. Bakışlarımı daha fazla üzerinde tutmadan önüme döndüm. Zaten birkaç saniye sonra da Keven yanıma gelmiş ve yan tarafımda duran üçlü deri koltuğa kendini bırakmıştı. Masaya bıraktığı kadeh ile dikkatim varlığından kadehe kaydı. Az önce fark etmemiştim ancak şimdi görüyordum ve nereye gittiğini de anlıyordum.

Garip bir şeydi. Keven'a odaklandığım zaman tüm duyularım devre dışı kalıyordu. Bir vampir olarak koku duyum bile azalıyor, sadece Keven'ı görebiliyordum. Az önce de aynısı olmuştu. Sadece ona odaklanmıştım ve ne elindeki kadehi görmüştüm ne de içindeki şarabın kokusunu duymuştum.

"Sabah sabah çarpmasın." Dedim kendimden ve düşüncelerimden sıyrılmaya çalışarak. Konuşmaya ihtiyacım vardı. Sustukça gerginliğim ve ona bakma isteğim artıyordu. Bu durum yani ona bakma kısmı benim işime gelebilir, yüzünün her karesini hafızama kaydetmeme yardımcı olabilirdi. Ancak karşımdaki kişi iki saniye sonra bana laf sokacağından uzak durmalıydım. Her ne kadar en rezil anlarımı görmüş olsa da daha da rezil olmak istemiyordum. Olacağımı biliyordum elbette ancak olabildiğince kendimi korumalıydım.

Keven sözlerime aldırmadan şarabından bir yudum aldı. Ardından irkilerek kadehi dudaklarından uzaklaştırdı. Şarap boğazından akıp gittikten sonra hafifçe dudaklarını yaladı. Benim kan içtikten sonra yaptığım bu şeyi, Keven'ın şarap içtikten sonra yapması içimde kuşların ötmesine ve çiçeklerin açmasına neden olmuştu. Bir dakika. Ne kuşu, ne çiçeği şimdi?

"Sana getirmeyi unuttum. İstersen hemen..."

"Prensip olarak sabahları alkol almıyorum. Sadece kan ve kahve. Ama ona da gerek yok şimdi."

KIRIK TOPUK ANLAŞMASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin