Nefes almamızı sağlayan insanlar vardır. Kanın dolaşmadığı soğuk bedenimize onun ısısını veren sevdiklerimizden başkası değildir. Ancak sevmek çetrefilli bir eylemdir. Kendimizden vaz geçip kendimizi adayabileceğim insanların çok az olduğunu on yıl önce öğrenmiştim. İsteğiniz olmadan dönüştüğünüz şeyle yargılanmayı, yalan yargıların acılarını da öğrenmiştim. Geriye sadece ailem kalmıştı. Ve şimdi onları yalnız bırakamazdım.
Ayın tenimi okşaya ılık ışığını üzerimde hissetmek için taksiden erken inmiştim. Sokağın başında öylece duruyordum. Adımlarım eve gitmek istemiyordu. Bir an önce buradan uzaklaşmalıydım ve ailemin yanına gitmeliydim. Sydney aklımın bir köşesine kazınmıştı. Onu görene kadar da acımın dinmeyeceğini biliyordum. Ona gitmeden önce şu kanı incelemeydim. Sonrasında doya doya hasret giderirdim.
Adımlarımı sürükleye sürükleye apartmana girdim. Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Hailey çoktan uyumuş olmalıydı. Elimi çantama atıp anahtarımı çıkardım. Çantanın içindeki kadife kutuyu değen elim üzerimdeki yükü bir kez daha hatırlatmıştı. Gerçek bir aptaldım. Bunu kabullenmenin zamanı gelmiş de geçiyordu bile.
Asansörün karanlığında son kata indikten sonra çatı katına tırmandım. Anahtarımı sessizce kilide geçirip içeriye girdiğimde açık ışık gözlerimi kamaştırdı. Bu kız tasarruf nedir bilmiyor muydu? Sinirle söylenerek içeriye girip kapıyı kilitlerken arkamdaki adım sesleriyle gerildim. Yavaşça döndüğümde rahatlasam da her zaman beni ele geçiren öfkem kontrolü ele almıştı.
"Böyle sinsice ne dikiliyorsun arkamda? Korktum."
"Seni düşünen de kabahat zaten."
Aldığım cevapla şaşırırken ona aldırmamaya karar verdim. Her zamanki saçmalıklarından birini duymaya hazırlıyordum kendimi. Ancak onu dinleyecek halde değildim. Dört saat sonra uyanmalı ve hastaneye gitmeliydim. Evet, hastaneye erken gidecektim ve eski laboratuvar malzemelerinin olduğu depoya girecektim. Ne yazık ki evime bir mikroskop yoktu ya da bunu alacak param. Kendi yağında kavrulmaya çalışan fakir bir atıkçıydım ben. Lütfen ama!
"Hop, odaya girmek yok!"
Kapının kolunu kavradığım anda Hailey kendini önüme atmıştı. İşin içinde bir pislik olduğunu düşünerek geri çekildim ve kaşlarımı çattım. Kim bilir yine ne yapmıştı? Aklıma gelen ilk fikirle kaşlarım iyice birbirine girdi.
"Sen Matt'i eve mi attın? Çabuk söyle! Ona göre sana atacak azar aramaya başlayacağım." Dedim Hailey bana şaşkınlıkla bakarken. Sonrasında gözlerimi daha önce dikkat etmediğim üzerinde gezdirdim. Birden ellerini kaldırıp kendini saklarken yüzümü buruşturdum.
"X ışınlarına sahip, vücuduma radyasyon yayan sarı bakışlarını çek üstümden."
"Sarı değil, ela." dedim homurdanarak geri çekilirken. Gözlerime sarı denilmesinden hoşlanmıyordum nitekim onların rengi elaydı. Gerektiğinde sarı gerektiğinde de yeşil oluyorlardı. Bu yüzden sadece bir rengini kabullenemezdim.
"Neyse ne. İçeride Matt falan yok. Abim de yok merak etme."
"O zaman köpek? Ya da kedi, kuş, balık ya da? Tabi ya eşyaların istila etti değil mi odayı?"
"Kapa çeneni Amber. Sadece seni merak ettim. Eve siyahlar içinde ultra yakışıklı ama ihtiyar bir adam gelir sana kutu bırakır, güzeller güzeli kutunun içinden çıka çıka bir telefon ve not çıkar ki o notu deli gibi merak ediyorum, neyse sonra evden çıkarsın ve şu saate kadar ortalıkta gözükmezsin. Kendimi kızı kötü adamalarla takılan sonra da onlarla beraber ortadan kaybolan bir anne gibi hissettim. Haberin var mı senin? Aklımdan geçen senaryoları duysan inanmazsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK TOPUK ANLAŞMASI
FantasyVampir #7 / 25.12.2017 Prens, ayakkabıyı kızın ayağına geçirdiğinde aradığı kızı bulduğu için sevinmişti. Ancak bu sevinç ne yazık ki uzun sürmedi. Ayakkabının topuğu kırılmıştı! Prens dişlerini sıkıp mırıldandı. "Bu kız uğursuz!" * Ben uğursuz deği...