Merhaba canlar! Bölümleri elimden geldiğince hızlı yazmaya çalışıyorum. Yorumlarınızı ve oylarınızı esirgemezseniz sevinirim. Özellikle de yorumlarınızı :) Çünkü onlar beni yazmak için daha da heveslendiriyor. Kendinize iyi bakın, seviliyorsunuz! *-*
Karşımda dikilen Keven'ın bakışları bir anda gerilim ile dolmuştu. Ne yapacağını bilemediği belliydi. Bir şeyler düşünmek zorundaydım, bir şeyler düşünmek zorundaydık. Adım adım yaklaşıyorlardı. Gözlerimi Keven'ın gözlerinden ayıramıyordum. Onlara bakmamalıydım. Kokularını aldığımı anlarlarsa her şey daha beter olabilirdi.
"Arabaları yok, yürüyorlar. Bize gidelim." Dedim aniden. Arabaları olmamasını kokularının yavaşça gelmesinden anlamıştım. Ayrıca kriz anlarında Sydney'in saklandığı depoda durmamız işe yarayabilirdi.
Keven, nereden geldiklerini görmek için başını çevirmeye kalktığında yüzünü ellerimin arasına aldım.
"Burada olduklarını anladığımızı anlarlarsa her şey daha beter olmaz mı?" dedim sesimin korkak çıkmamasına özen göstererek. Her ne kadar belli etmemeye çalışsam da deli gibi korkuyordum. Hey, kim avcılardan korkmazdı ki?
"Bin."
Keven birden yüzünü ellerimin arasından çekti ve anahtarları yüzünde olan arabaya yöneldi. Ancak ondan önce davranarak arabayı onun kullanmasının önene geçtim.
"Ne yapmaya çalışıyorsun?"
Yüz metre. Aramızda sadece yüz metre kalmıştı. Kokularından nefret ediyordum. Kendi kokumdan da tabii.
"Ben kullanacağım. Eve daha erken gidebileceğimiz kısa yolları biliyorum."
"Eve gitmemiz iyi olmaz. Onlar benim ya da senin peşinde değil. Kanın yanında. Yoksa, bir dakika?"
"Saçmalama, kanı kardeşime çoktan verdim ve ayrıca merak etme. Evde kana bir şey olmaz. Bana güven."
Tek kaşını kaldırıp yüzüme baktığında çoktan koltuğa geçmiştim.
"Yetmiş beş metre sonra yanımızdalar. Biniyor musun?"
Keven homurdanarak yanıma oturduğunda aniden gaza bastım ve geldiğimiz yönün aksinden yola devam ettim. Girdiğimiz bir dağ yolu olsa da eve varmamız en fazla on dakikayı bulacağından rahattım. İçimde çığ gibi büyüyen o gerilimi saymazsak.
Başımın etini yemesi gerektiğini düşündüğüm Keven'a göz ucu ile baktığımda telefonu ile meşgul olduğunu gördüm. Bir an bile beni yalnız bırakmayan sinirlerim tepemde iyice toplanıp dans etmeye başlarken fren yaparak Keven'ın sarsılmasına neden oldum. Telefonu yere düşürdüğünde yüzümde oluşan sinirli galibiyet ifadesi gözlerindeki öfkenin artmasına neden olmuştu. Tekrar bende hayranlık uyandıran o kaşını kaldırırken içimde sağdan sola dolaşacak karıncaları kontrol altına almayı neyse ki başarmıştım.
"Ne?"
Cevap vermek yerine eğilip yerde savrulan telefonunu aldı. Ben de gözlerimi devirerek arabayı sürmeye devam ettim. Sinirimi arabadan çıkarıyor gibi olsam da aşırı hızımın nedeni adamların kokusunun burnumun direklerine sinmesiydi. Aramızdaki mesafe çok olsa da peşimizde olduklarını hissetmek daha önce hissetmediğim bir gerilime neden oluyordu. Ben daha önce hiç avcılardan kaçmamıştım ki! Yani kan çaldığım zamanların dışında.
"Lanet olsun!"
Keven'ın öfkeli sesi ile bakışlarım ona kaydı. Yüzündeki ifadede beni korkutan bir şeyler vardı. Telefonunu arka koltuğa sertçe atıp yüzüme bakmıştı.
"Telefonunu ver."
"Hı?"
"Telefonunu ver dedim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK TOPUK ANLAŞMASI
FantasyVampir #7 / 25.12.2017 Prens, ayakkabıyı kızın ayağına geçirdiğinde aradığı kızı bulduğu için sevinmişti. Ancak bu sevinç ne yazık ki uzun sürmedi. Ayakkabının topuğu kırılmıştı! Prens dişlerini sıkıp mırıldandı. "Bu kız uğursuz!" * Ben uğursuz deği...