Merhaba canlar! Olaylara yavaştan ısınmaya başlıyoruz ^^ Kafanız karışabilir, hazırlıklı olun derim. Özellikle satır arası yorumlarınızı bekliyorum. Kendinize iyi bakın, seviliyorsunuz. :)
Kaşlarımı kaldırmış bir şekilde karşımda yatan hastaya bakıyordum. O ise bana kanayan dudağının arasından otuz iki dişini göstermekle meşguldü. Kaşı da patlamış olan bu veledi ne yazık ki tanıyordum. Michael! Evet, anlaşmayı imzaladığım gün bana sataşan insan bozuntusu. Neden burada olduğunu anlamak için bıkkınlıkla dosyasını açsam da kahverengi gözlerinin üzerimde dolaştığını hissedebiliyordum.
"Kanıma bakmayacak mısın atıkçı?"
Sözlerini duymazdan gelip derin bir nefes alarak dosyasını incelemeye devam ettim. Böylesine klasik ergen vakaları ile ilgilenmek yerine gerçekten hayat kurtarmayı tercih ederdim. Ancak şu anda nedense bu veletten başka hasta yoktu. Sabahın bir vakti zaten ne kadar hasta olurdu ki?
"Ah, demek beni duymazdan geleceksin. Başka bir atıkçı istiyorum, lütfen bunu şefine iletir misin? Böylesine kaba vampirleri neden acile verirler ki? Morga tıksalar ya sizi, işiniz ne sizin bura-"
Sözlerini tamamlamasına izin vermeden elini kavradım ve büktüm. Gözlerimin alev aldığına yemin edebilirdim. Zaten yorgundum ve aklım karma karışıktı. Bu çocukla uğraşacak halde değildim.
"Peki iki dayak yedin diye senin burada ne işin var ufaklık? Ahkam kesecek gücün olsaydı dayak yiyemezdin değil mi? Şimdi sus istersen."
"İşte aradığım vampir kız."
Gözlerimi kısarken Michael kahkahalarla gülmüştü. Bu çocuk benimle dalga mı geçiyordu? Ağzının ortasına iki tane geçirmemek için kendimi zor tutuyordum. Dişlerimi istemsizce sıkıp konuşacağım sırada lafları ağzıma tıktı.
"Seni görmek için dayak yedim desem?"
Hah! Böylesine manyaklar neden hep beni buluyordu. Gözlerimi devirip ellimi bileğinden çekmeye çalıştığımda diğer eliyle elimi tuttu. Bu erkeklerin genleri neden bu kadar bozuktu?
Ona aldırış etmeden ellerimi ellerinin arasından çektim ve dosyasını metal dolabın üzerine bırakıp acilden çıktım. Sanırım bin bir bahane ile birilerini buraya yollasam iyi olacaktı. Mide bulandırıcı bir çocukla uğraşacak halde değildim. Neden tanıdığım bütün erkekler böylesine iğrenç olmak zorundaydı? Ben nerede hata yapmıştım?
Dinlenme odasına varacağım esnada karşıma çıkan atıkçılardan birini doğrudan acile yönlendirip koşarak lavaboya geçtim. Çocuğun nefesine karışan berbat bira kokusu hala burnumdaydı. Sakince yüzümü yıkadığım esnada titreyen telefonumla irkildim. Kalçamın üzerinde titreyen şeyi susturmak için hızlıca ellerimi kurulayıp telefona baktım. Arayanın Keven olmasını bekliyordum, Hailey'in sevgilisi Matt'in olmasını değil.
"Efendim."
"Dışarıya gelsene bir, seninle konuşmak istediğim bir şey var."
"Bekle."
Buraya hayatta adımını atmayan kişinin şu an burada ne işi olduğunu merak ettiğim için hızlıca lavabodan çıkıp hastanenin girişine yöneldim. Güneş daha fazla yüzünü göstermeden onunla görüşmeli ve içeriye girmeliydim. Aslında onu da içeriye sürüklemek bir çözüm olabilirdi ancak hastanenin içindeyken dışındaki kadar rahat olamayacağımız aşikardı. Gerçi ne kadar rahat olmamız gerekebilirdi ki zaten?
Kan kokusu, eter kokusu, ter kokusu, birbirine karışan ama ayrıştırılması zor olmayan ilaç kokuları ve daha fazla teker teker burnuma dolarken klasik açık mavi hastane duvarlarının arasından başım eğik bir şekilde geçip hastanenin girişine geldim. Mesai saatim başlamış olsa bile şefim daha gelmemişti. Çünkü onlar ancak işlerine geldiğinde buraya damlarlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK TOPUK ANLAŞMASI
FantasyVampir #7 / 25.12.2017 Prens, ayakkabıyı kızın ayağına geçirdiğinde aradığı kızı bulduğu için sevinmişti. Ancak bu sevinç ne yazık ki uzun sürmedi. Ayakkabının topuğu kırılmıştı! Prens dişlerini sıkıp mırıldandı. "Bu kız uğursuz!" * Ben uğursuz deği...