9-*

2.1K 221 41
                                    

Merhaba millet! Öncelikle birkaç şey söyleyeceğim. :) Mürekkep Dünya adlı hikayeme bakarsanız sevinirim, hem bölüm beklemek zorunda da kalmazsınız. Nitekim bir-iki bölüm sonra final olacak. Her ne kadar uzun zamandır yazamasam da... 

Bana sormak istediğiniz bir şey olursa mesaj atın lütfen. İlla bir şey sormak için de değil hani, konuşmak isteseniz ben buradayım. Bilginize. :)

Ve de son olarak hepinize hayırlı bayramlar! *-* Keyifli okumalar. ^^



On sekizime yeni girmiştim. Sydney ise daha on altısındaydı. Yani hayatı en yoğun hissettiğimiz yıllardı. Her ne kadar yakın olursak olalım o sene aramız açılmıştı. Birbirimizle sürekli uğraşırdık. Küçük bir kasabada yaşadığımız için ne yazık ki gidebileceğimiz lise sayısı da azdı. Bu durumda aynı okulu paylaşmak zorunda kalmıştık. Okulda sorun çıkmaması için onu görmezden gelmeye çalışıyordum. O ise beni tanımıyor havalarındaydı. Kimden neyi saklıyorduk ki? Tüm okul birbirinden tamamen bağımsız gözüken bu iki kızın aslında kardeş olduğunu biliyordu. Ve her ne kadar birbirimizden bağımsız gözükürsek gözükelim ikimizin de ortak bir noktası vardı; damarımıza basıldığında karşımızdakini parçalayabilirdik. Yapmıştık da. Mecazi anlamda demiyorum, gerçekten parçalamıştık. Yani üzerindekiler giyilemez hale gelmişti ve de saçları azıcık yolunmuştu. Hayatı en yoğun hissettiğimiz yıllardı.

Aramıza giren iletişimsizliğin nedenini hatırlamasam da onun varlığını hissetmemek için eve geldiğimde doğrudan odama çekiliyor ve derslerime gömülüyordum. Hayallerimi gerçekleştirmem lazımdı. Bu yüzden de başvuracağım üniversite için iyi ders notlarına ihtiyacım vardı. Sydney'i umursayamazdım. Belki de aramıza giren iletişimsizliğin nedeni buydu. Fazla hırs yaparak kendimi hayallerime kaptırmam.

O yıllarda güneş canımızı bu kadar çok yakmıyordu. Okulun düzenlediği bir etkinlikle sahil kenarında eğlenmeye inmiştik. Başımıza gelecekleri nereden bilebilirdik ki? Güneş tüm yakıcılığı ile tepemizde dikilirken huysuzlanmıştım. Cildimde oluşacak kızarıklıkları engellemek için her ne kadar bilmem kaç faktör güneş kremi sürsem de bunun çok da işe yaramayacağının bilincindeydim. O zaman dahi arkadaş çevrem diye bir şey söz konusu olmadığından elimde bir kitapla şezlonga uzanmıştım. Burada olmamın elbette tek nedeni Sydney'di. Bir abla olarak ona göz kulak olmam gerekiyordu. Ne yazık ki aramızın bozuk olması annem ve babamın umurunda değildi. Çünkü aramızdaki bu halden daha mühim olan Sydney'in uçarı tavırlarıydı.

Sydney, benim aksime o daldan bu dala sıçrayan bir enerji canavarıydı. Fiziksel özellikleriyle ne kadar anneme zıt olsa da bu tavırlarıyla annemin kopyasıydı. Ben ise babam gibi sessizce olan biteni izlemekle meşguldüm. Ne yazık ki o zamanlar sivri dilli değildim.

Neredeyse tüm okulun olduğu sahil müzik sesi ile yankılanırken canım sıkılmıştı. Yalnızdım neticede. Elimdeki kitabı ki hiç unutmam Kara Kule'yi okuyordum, şezlongun üzerine bırakıp kendimi denize bıraktım. Suyun içinde kendimle keyifli dakikalar geçirirken nasıl olduysa kendimi kayalıkların dibine doğru ilerlerken buldum. Orada ne işim olduğunu bilmiyordum. Bir şeyler beni oraya çekmişti. İşte bu galiba kan bağıydı.

İlerledikçe içimi saran garip bir korku vardı. İçimden bir çığlık yükseliyor gibiydi. Daha hızlı yüzmeye başladım ve kayaların dibine vardığımda içimdeki çığlığa benzer bir çığlık duydum. Sydney'di. Ne olduğunu anlamak için kafamı sudan çıkardığımda benimle aynı yaşta olan serseri bir çocuğun Sydney'e asıldığını gördüm. Başka biri olsaydı Sydney çoktan çocuğu yerle bir etmişti elbette. Ancak bu çocuk iki metreye yaklaşan boyu ve sinir bozucu kas yığınlarıyla kardeşimin yanında deve gibi kalıyordu. Güneş daha batmaya hazırlanmamıştı bile. Varlığını hunharca gösterirken o sarhoş gibi davranıyordu. Ama sarhoş değildi. Sarhoş olsaydı diğer çocuklar gibi Sydney onu da haklardı.

KIRIK TOPUK ANLAŞMASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin