Dün birkaç bölüm dedim ama ancak tek bölüm yükleyebiliyorum şu an. Zaten kırk beşinci bölüm final olacak inşaAllah. Yani iki bölümümüz kaldı. Onlar da en kısa zamanda burada olacak. Bölümü bitirdikten sonra da diğer hikayem Beyaz Kelebek'e de uğramayı unutmayın lütfen. :D
Bir de bir teşekkürüm var bu arada. İki gün önce vampir kategorisinde on sekizinci sıralamaya yerleştik. Destekleriniz için çok teşekkür ederim, iyi ki varsınız. Kendinize iyi bakın. Keyifli okumalar! :)
Ortalığın sakinleştiğinden emin olduktan sonra Christian'ın Hailey'i sakladığı odaya çıktım. Dün gece benim hazırlandığım odada ojeyi asla eksik etmediği tırnaklarını kemirerek arşınlıyordu. Onun iyi olduğunu görmek hali hazırda bekleyen gözyaşlarımın serbest kalmasına neden olmuştu.
Arkamda dikilen Christian'a aldırmadan Hailey'e doğru ilerledim. Kollarımı açıp ona doladığım da o da bana aynı tepkiyi vermişti. Sevinçle kollarımı daha da sıkarken bir yandan da gülümsüyordum. En azından sevdiğim biri iyiydi. Bunu bilmek bile içimin rahatlamasına neden oluyordu.
"Sakın bu odadan ve Christian'ın söylediklerinden çıkma."
Hailey beni başıyla onayladıktan sonra elindeki telefonumu bana uzattı. Yaşlı gözlerimle cevapsız aramalara baktığımda annemin ve Sydney'in aramalarıyla karşılaştım. İyi olmalarını umarak attıkları mesajlara da baktım. Ne halde olduğumu ve neler olduğunu sormaları dışında bir şey dememişlerdi. Beni merak ettikleri, benim de onları merak ettiğim aşikar olsa da onları arama işini sonraya bıraktım. Bunu yapmak zorunda olmak kendimi olduğumdan daha da berbat hissetmeme neden olmuştu. Bu sistemden de kendimden de nefret ediyordum.
Telefonu kapatacağım esnada çalması duraksamama ve ekrana yeniden bakmama neden oldu. Arayan Michael'dı. Öylesine yoğundum ki onu unutmuştum. Çenesine maruz kalmak istemediğim için çağrısını yok sayacakken Christian'ın isteği ile telefonu açtım.
"Mike?"
"Neler yaptığının farkında mısın? Resmen zaferini taçlandırdın bebeğim. Bundan böyle hiçbir avcı senin sözünden çıkamaz. Sana saldıran adamı nasıl ısırdın öyle! Kesinlikle ama kesinlikle bundan böyle ipler senin elinde. Özellikle de anlattıklarından sonra. Bizimkiler delirmiş vaziyette. Basın kapımızda. Ne diyeceklerini bilemiyorlar. Bir yandan da ekranlarda senin görüntün dolaşıyor. Bir de Christian ölü sessizliğinden sonunda kurtuldu anladığım kadarıyla. Avcılar dışarıda güvenlik için yırtınıyor."
"Ne güzel." dedim buruk da olsa gülümsemeye çalışarak. Zaferden bahsediyordu, dışarıya yansıyan görüntüde ipler hala bizim elimizdeydi. Keşke gerçekler de öyle olsaydı. Keşke ipler bizim elimizde, Keven da yanımızda olsaydı. Onun ölmesi düzeni de bitirecekti. Kristal kan olmazsa anlaşma da olmazdı, düzen de. Keven olmazsa benim var olmama da gerek kalmazdı.
"Ah! Bak ne için aradığımı unuttum. Bizimkiler delirdi dedim ama evde abim yok. Bir şeylerin döndüğünü hissetsem de sessiz kalmayı tercih ediyorum."
"Abin yok mu?"
Sadece damarlarımda dolaştığını sandığım heyecan sesime de yansırken sorduğum soruya onaylar bir cevap almıştım.
"Evet. Bir işlerin peşinde olduğu kesin. Dikkat et kendine. Benim gitmem lazım. Sonra başıma iş almayayım. Bizimkilerin pek de iyi insanlar olduğunu söyleyemem ne de olsa. Bir de sakın öleyim deme, yoksa seni öldürürüm."
Söyledikleri karşısında istemsizce güldüm. Sakın öleyim deme, yoksa seni öldürürüm. Kahkaha atmak istiyordum ama gerçekler ne yazık ki yakamdaydı. Bu yüzden tebessümü dudaklarımda bıraktıktan sonra telefonu kapattım. Ölmeye niyetim yoktu, en azından Keven'ı bulmadan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK TOPUK ANLAŞMASI
FantasyVampir #7 / 25.12.2017 Prens, ayakkabıyı kızın ayağına geçirdiğinde aradığı kızı bulduğu için sevinmişti. Ancak bu sevinç ne yazık ki uzun sürmedi. Ayakkabının topuğu kırılmıştı! Prens dişlerini sıkıp mırıldandı. "Bu kız uğursuz!" * Ben uğursuz deği...