Salondaki tüm vampirlerin bakışları üzerimdeyken yutkunmamak için kendimi zorladım. Tebessümün hala yüzümde olmasına şükretsem de korku içimi kemiriyordu. Az sonra tepemize atlayabilirlerdi, pek sevgili ırkımdan bunu beklerdim. Ancak korkumun nedeni bundan daha derin bir şeydi. Bana bir şey olmasını umursamazdım. Ama sevdiklerimin yani Hailey ve Lola'nın başına bir şey gelmesini kaldıramazdım. Bundan daha ağır olan ve korkumu kamçılayan esas şeyse Keven'ın başına bir şey gelme olasılığıydı. Düşüncesi bile dizlerimin bağının çözülmesine yetiyordu. Ve ben, zihnimden geçen tüm ürkütücü senaryolara rağmen gülümsemek zorundaydım.
Kısa süren ama bana ömür gibi gelen sessizliği insanların alkışlamaları bozdu. Vampirler ellerini bile kıpırdatmıyordu. Bunun sessiz bir isyan olduğunu biliyordum. Onların yerinde ben olsam, aynı tepkiyi vereceğime emindim. Ne var ki işlerin iç yüzünün düşünüldüğü gibi olmadığını biliyordum. Irkıma güvenemezdim. Onlar aralarında, güç arzusu ile yanıp tutuşan canavarlarla yaşıyorlardı ve o canavarlar kendi çıkarları içim ırkıma zarar verebilirdi. Bunu bizzat yaşamıştım. Tehlikenin boyutlarının ne denli büyük olduğunu tecrübe etmiştim.
Alkışların dinmesi ile beraber müzik sesi odayı doldurmuştu. İnsanlar sevinçle kendi aralarında konuşmaya başlarken vampirlerin salonu terk ettiğinin farkındaydım. Kendimi saklamak için gözlerimi kapattım ve yan tarafımda duran Keven'a döndüm. Yüzünde benimkine benzer bir gülümseme vardı. Kendini zorladığı kasılan çenesinden ve alnının ortasında seğiren damarından belliydi. Hüzünlü gözlerimi gördüğünde çenesi daha da kasılmıştı.
"Buna mecburdun, kendini suçlama."
Keven'ın cümleleri ses tonuyla beraber beni teselli etmeye çalışsa da başarılı olamamıştı. Zorunda olmam ya da onların iyiliğini istemem bir şeyi değiştirmiyordu. Benden nefret ediyorlardı. Aslında buna alışkındım. Beni seven birilerine rastlamam neredeyse hiçbir zaman mümkün değildi ama bunu böylesine keskin ve toplu bakışlarla görmek sinirlerimin bozulmasına neden olmuştu.
"Kendimden nefret ediyorum." Dedim dişlerimin arasından. Kendimden nefret ediyordum, kendimden nefret ediyordum, kendimden... Bunu defalarca söyleyebilirdim kendime.
"Şişt. Sen onların iyiliği için böyle bir şey yaptın. Olanları hatırla, böyle bir anlaşma olmasaydı olacakları düşün. Ama lütfen kendini suçlama, kendinden nefret etme."
"Hiçbir şey bilmiyorlar, hiçbir şeyi doğru düzgün onlara anlatamıyoruz. Boşuna uğraşma. Kendimden nefret edeceğim. Bunu bir başkası yapsa onu kendi ellerimle öldürürdüm ve biliyorum ki pek sevgili ırkım da beni öldürmek için an kollayacak. Bunu hakkettim, kesinlikle hakkettim."
Keven sinirle başını iki yana sallarken müzik yerini bir dans parçasına bırakmıştı. Bıkkınlıkla nefesimi verirken bunun ne anlama geldiğini biliyordum. Sağ olsun Keven, bu gece yaşanacak her şeyi defalarca anlatmıştı.
Keven, dudaklarını zorla kıvırırken önümde diz çöktü ve bir elini nazikçe uzattı. İnsanların hoşnut iniltileri, sırf bakışları ile kendimi baskı altında kalmam için duran vampirlerin homurdanmalarına karışırken Keven'ın elini kavradım. Keven ayağa kalkıp beni sahneden indirdi ve masaların arasındaki dans için ayrılan piste geçtik.
Sağ eli kibarca belimi kavrarken ben de elimi omzuna bırakmıştım. Diğer elim Keven'ın ellerinin arasındaydı. Gözlerimi ellerimizden ayırıp gözlerine diktim. Benim kadar kaygılıydı. Gerginliğini gizlemiyordu. Ama kıvrık dudakları öncekine göre daha huzurluydu.
"Korkmayı bırak artık."
Ilık nefesi yüzüme çarparken gözlerimi kapatmamak için direndim. Bazı anlar sadece hissedilmeliydi. Ona bu kadar yakın olmayı görmek istemiyordum. Sadece hissetmek o anları daha özel kılıyordu çünkü. Başka bir zaman bunu yapmalıydım. Başımı göğsüne koyup, gümbürdeyen kalbimin ritmini onun kalbinin ritmi ile eş kılmalıydım. Ne yazık ki şimdi bunun vakti değildi. Gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK TOPUK ANLAŞMASI
FantasiVampir #7 / 25.12.2017 Prens, ayakkabıyı kızın ayağına geçirdiğinde aradığı kızı bulduğu için sevinmişti. Ancak bu sevinç ne yazık ki uzun sürmedi. Ayakkabının topuğu kırılmıştı! Prens dişlerini sıkıp mırıldandı. "Bu kız uğursuz!" * Ben uğursuz deği...