11-*

2.2K 222 6
                                    


Yatakta öylece yatıyordum. Gözlerim kapalı olsa da uyuyamıyordum. Saat kaçtı sahi ve ben ne kadar süredir uyanıktım? Güneş doğmuş muydu? Bence kesinlikle hala kendini gizliyordu şehri çevreleyen dağların arkasında. Gözlerimi kapatmamla açmam neden bir olmuşu ki? Ah, bunun nedeninin stres olduğunu anlamayacak kadar aptal olamazsın! Tamam, aptaldım ama o kadar da değil. Derin bir nefes alıp kıpırdamamak için kendime hakim oldum. En ufak bir hareketimde Clara'nın gözlerini aralamasına neden olacağını biliyordum. Tüm gece bir heykel gibi yatmıştım. Ve bir yerlerim fena halde uyuşmuştu.

Aslında burada yatmayacaktım ancak eski odama geçecek kadar cesur değildim. Ve uzun zamandır bir odada tek başıma yatmıyordum. Buraya geldiğimde sürekli misafir yatak odasını kullanıyordum. Eh, orada da Keven olduğu için Clara'nın yanına mahkûm kalmıştım. Bundan şikayetçi değildim. Zaten küçücük bir çocuktu ancak onun yanında yatmam için heykel gibi durmam gerekiyordu. Keven tüm düzenimi bozmuştu, sinir sistemimi bozduğu gibi.

Sahi, benim alerjim olduğunu nereden biliyordu? Ve buna rağmen benden neden yardım istemişti ki? Bu adamın derdi neydi gerçekten? Beni öldürmeye mi çalışıyordu? Gerçi öyle bir niyeti olsa çoktan halletmişti. Beni öldürmek o kadar da zor değildi. Bir vampir olmam beni ölümsüz kılmıyordu. Normal bir insan gibi olmasa da beni öldürecek şeyler vardı. Yani, birinin kalbime kazık saplamasından söz etmiyorum burada. Lütfen ama! Kalbine kazık saplanan birinin ölmesi için vampir olmasına gerek yok ki! Her canlı bu şekilde öldürülebilir. Hakkımızdaki böyle saçmalıkları kim çıkarıyor ki?

İçime dolan sinirle bir derin nefes daha aldım. Kımıldamamak neredeyse imkansızdı. Huzursuzdum ve böyle durumlarda istemsizce yatakta döner dururdum. Ancak şu anda boynumda Clara'nın kollarından biri duruyordu. Diğer kolu ise karnımın üzerinde idi. Ve bingo! Bacakları da bacaklarımdaydı. Kıpırdadığım anda küçük cadı uyanacaktı. Boşuna heykel gibi yatmadım herhâlde.

Sakince bir nefes alıp gözlerimi araladım. Beynime çok fazla oksijen gittiğinden başım dönmüştü. Meditasyon mu yapıyordum da bu kadar sık ve derin nefesler almıştım ki? Ah, neyse. Kendime kızmadan önce çözmem gereken bazı şeyler vardı. Kendime atacağım fırçaları asla unutmayacağım bir köşeye koyup Clara'nın kollarından nasıl sıyrılacağımı düşünürken kapı tıkladı. Bir anda küçük cadı irkilerek kollarını ve bacaklarını çekti. Saniyeler sonra doğrulmuştu. Ben bile bu kadar hızlı değildim. Bir kapı tıklamasıyla bir insan nasıl uyanabilirdi ki? Ona imrenerek baktığımı anlamış olacak ki yüzüne bilmiş bir gururlu ifade yerleştirdi.

"Kalkacak mısın? Yatağımı düzeltip kahvaltıya inmem lazım teyze."

Bilmiş sözleri ve bu halinin aksine masum olan gülümsemesi kıkırdamama neden olmuştu. Tutulan boynuma ve uyuşan kıymetli yerlerime aldırmadan çevik bir şekilde doğruldum. Her yanım ağrıyordu. Dün yaşadığım o iğrenç küçük zehirlenmenin etkilerinin yanında bir de bunlar vardı. Birileri sanki kollarıma ve boynuma küçük iğneler batırıyordu. Bacaklarımın üzerinde ise görünmeyen ancak varlıklarını her an hissettiren on kiloluk ağırlıklar vardı sanki. Halimi Clara'ya çaktırmadan ayağa kalktım. Ama kıymetlim öylesine uyuşmuştu ki adım atmakta zorlanıyordum.

"İstersen yatağını ben düzeltebilirim tatlım." Dedim halimi çaktırmamaya çalışarak. Aslında tek derdim onu buradan uzaklaştırıp azıcık da olsa dinlenmekti. Ancak unutmuştum ki o benim yeğenimdi. Yatağını başkasının düzeltmesine –teyzesi bile olsa- izin vermezdi.

"Teyzee! Hayır, ben düzeltirim. Sen git yüzünü yıka. Gözlerinin altı incirler gibi, mosmor. İyi misin sen? Dün de bir cadıya benziyordun."

KIRIK TOPUK ANLAŞMASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin