"O şarap burada Keven."
Keven'ın sözcüklerimi algılamakta zorlandığını yüzünden anlayabiliyordum. Önce mavi gözleri irileşmişti, ardından tek kaşı göğe doğru havalanmış eli ise sakal olmayan yüzünde dolaşmaya başlamıştı. Saniyeler sonra kaşı eski yerine inerken elini saçlarının arasında dolaştırmıştı. Derin bir nefes alıp yere diktiği gözlerini kaldırıp yüzüme baktı.
"Burada, eminim. Kanın kokusunu zor da olsa alabiliyorum."
"Aynı kandan bende de var, yani yanılıyor ola-"
"Hayır, yanılıyor olamam. Bak senin kanında başka bir koku var. Ne olduğunu bilmiyorum, daha baharatlı daha cezbedici bir koku. Ama abinin kanında o yok. Yani ikinizin kanı arasındaki fark zor da olsa anlaşılıyor. O kan burada, eminim."
"Lanet olasıca avcılar."
Keven sinirle odanım içinde dolaşmaya başladı. Sinirle birkaç tur attıktan sonra gri kitaplığın oradaki mini buzdolabına yöneldi. İçindekileri teker teker çıkarırken öylece bakakalmıştım. Dolap kan doluydu! Bu adam iyi miydi? Onun bir insan olduğuna vampirliğim kadar emindim. İyi de onca kanı ne için dolabında tutuyordu ki?
"Bakma öyle. Gel de bak bunların içinde abimin kanı var mı?"
"Benim görmediğim başka gözlere de mi sahipsin?"
Cevap vermek yerine kanların yanına içki şişeleri de koymaya başladı. Mini bir buzdolabına bunca şeyin nasıl sığdığını anlayamamıştım. Resmen adamın dolabından bir hazine çıkmıştı. Ağırlıklı olarak şarap çıkan içkilerin kokusu kanların kokusuna karışıyordu. Kanların hangi gruptan olduğunu anlayamıyordum. Birbirlerine karışmışlardı, yani kokular değil. Kanlar karıştırılarak bir karışım elde edilmiş gibiydi. Bu adam neyin peşindeydi?
"Bütün kanları birbirine karıştırmak nasıl bir psikopatlıktır?"
"Abimin kanı var mı yok mu onu söyle bana."
Derin bir nefes alıp Keven'ın yanına gittim. Kenarlarında kırmızılıklar olan beyaz halının ucuna oturup kanları teker teker koklamaya başladım.
"0 pozitif, A negatif ve B... B negatif..."
Keven şaşkınlıkla bana bakarken kanı koklamaya devam ettim. Kimin kanı olduğunu anlamam pek kolay değildi. Birbirine karışan kokular algılarımı da zayıflatmıştı. Derin bir nefes alıp karşıma oturan Keven'a eğildim. Gözleri şaşkınca açılmış ne yapacağımı kestirmeye çalışıyordu. Aldırış etmeden elini tuttum ve bileğindeki damarlardan birinin üstüne, sevgili sivri dişimle küçük bir çizik attım. Kanının kokusu iyice burnuma dolarken az önce kokladığım kan torbasını tekrar elime aldım. Abisinin kanı yoktu. Rahatlamıştım.
Teker teker kanları kokladıktan sonra burnuma bir ağrı saplanmıştı. Hiçbirinde abisinin kanı yoktu. Bunu öğrendiğinde yaşadığı rahatlama ne yazık ki kısa sürmüştü. Çünkü asıl olan şaraptı. Bizim şarabı bulmamız gerekiyordu. Çıkardığı içkileri teker teker koklamak zorunda değildim. Çünkü içkilerin içindeki kan son derece yoğundu. Kokuların keskinliği beni büyük bir uğraştan kurtarmıştı.
"Bu içkilerde abinin kanı yok. Burada evet ama bu odada değil. Yine de koku burnuma dolacak kadar yakınımızda anlamıyorum."
Keven derin bir nefes alırken ellerini ensesinde buluşturdu. Gözlerini kapattığında sakinleşmeye çalıştığını anladım. Kaşları çatılırken çenesi de kasıldı, dişlerini sıkmıştı. Tekrar aldığı derin nefes boynundaki damarların belirginleşmesine neden olmuştu. Damarlarının rengi de gözleri gibi maviydi. İnce çizgiler derisinin altında hızla atıyordu. Derin bir nefes aldım. Altı üstü bir damardı, altı üstü içinde kan vardı. Altı üstü beni öldürürdü. Dudaklarımı yalayıp ayağa kalktım. Onu izlemek bana yaramıyordu. Üstelik onu izlediğimi de hissedecek kadar altıncı hissi gelişmiş biriydi. Sözde biz kadınların altıncı hissi gelişmiş olurdu. Gerçi ben çoğu durumda istisnaydım ya neyse.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK TOPUK ANLAŞMASI
FantasíaVampir #7 / 25.12.2017 Prens, ayakkabıyı kızın ayağına geçirdiğinde aradığı kızı bulduğu için sevinmişti. Ancak bu sevinç ne yazık ki uzun sürmedi. Ayakkabının topuğu kırılmıştı! Prens dişlerini sıkıp mırıldandı. "Bu kız uğursuz!" * Ben uğursuz deği...