Bölümü buraya bırakıp kaçmam gerekiyor. Yarın zor bir sınavım var. Gerçi hangi akla hizmet bu sınavdan önce bölüm yazma cesaretinde bulundum onu da bilmiyorum ya neyse. Bu arada konuşmak, dertleşmek, soru sormak vs. için mesaj atmanız yeterli. Bir de gelecek bölüm hakkında teorileriniz de vardır herhalde, onları da yorum olarak bırakabilirsiniz yani bence bırakın :D Kendinize iyi bakın!
*Bölümü okurken medyadaki şarkıyı dinlemeniz şiddetle tavsiye olunur. *-*
Yıllardır kendimden dahi uzak tuttuğum duyguların bir anda ortaya çıkıp, tesellimi de başkasının omzunda aramam garip geliyordu. İlacın etkisinden kendime engel olamadığımı bilsem de beni esir eden duygular sinirlerimi bozuyordu. Kaybettiklerimi inkar edecek halim yoktu. Ben sadece kayıplarımı kendimden uzak tutmaya çalışmıştım. Kendimden kaçmamıştım, beni ben yapan kayıplarımı sarılıp sanki hiç benden kopmamışlar gibi davranmaya çalışmıştım.
Başarılı olup olmadığım kısmı ise biraz tartışmalıydı. Kayıplarımın acısını hissetmeden hayatıma devam etmiştim. Elbette bu kayıp kısmında eski sevgilimi hariç tutuyordum. Sanki hala hayatımdaymış gibi davranmamıştım, davranamazdım. Kim, kendisini aldatan birini hayatında tutmak isterdi ki. Sayesinde aşkın en acı tecrübesini tatmıştım ve ondan öğrendiğim önemli şeyler olmuştu. Mesela kimseye güvenmemem gerektiğini bir kez daha ondan öğrenmiş ve hayatımın düsturu haline getirmiştim. Sayesinde insanlardan da nefret eder hale gelmiştim gerçi. Ama bu önemsediğim bir durum değildi.
Şimdi tüm kayıplarım, eski sevgilim Robert da dahil, Keven'ın omuzlarında ağlarken aklıma geliyordu. Bundan nefret etsem de kendimle yüzleşmem gerektiğinin de farkındaydım. Artık onlar hayatımdan hiç gitmemiş gibi davranamazdım. Dönüşümümden sonra benden uzaklaşan arkadaşlarıma muhtaç değilmiş gibi duramazdım. Ya da ölümünden sonra hayatımdaki yerini hiç kimsenin dolduramayacağını bildiğim babamın hala yaralarımı sarmasını bekleyemezdim. Elbette kimseye muhtaç değildim. Ancak insan bir yerden sonra yükünü ve acılarını paylaşacak birinin olmasını bekliyordu. Keven bu kişi olmayabilirdi ki kesinlikle de değildi ancak şu an anlatabileceğim ondan başka kimse yoktu.
"Hiç sevdiğin birini kaybettin mi?"
Kokusu içime dolarken Keven'a sorduğum soru onu şaşırtmış olacak ki geri çekildi ve burnum omzundan ayrıldı. Nedenini bilmediğim kısa bir uyuşma hissi bedenimi ele geçirirken Keven'ın gözleri yaşlı gözlerimde dolaşıyordu. Utanarak başımı eğdim. Gerçekten ona geçmişimi ve acılarımı anlatacak mıydım? Şu an içimdekileri dökmezsem bundan sonraki hayatımda asla dökemeyecekmişim gibi hissediyordum. Derin bir nefes alıp başımı eğdim. Zorla hayatımı dinletecek değildim.
"Hayatında sevdiğin biri kaldı mı diye sorman daha doğru olurdu."
Aldığım cevabın şokuyla başımı kaldırdım ve Keven'ın derin maviliklerine baktım. Benim gibi bakıyordu. İstemsizce gülümsedim. Ancak bunun nasıl bir gülümseme olduğunu Keven'da anlamış olmalı ki bir benzeri onun da dudaklarında oluştu.
"Seni anlayabilirim yani, merak etme."
Başımı tekrar öne eğdiğimde yüzüme düşen saçlarımı geri ittirdim. Halen daha nemliydiler. Neyse ki içeri dolan güneş saçlarımın üzerinde dolaşıyor ve kurumalarına yardımcı oluyordu.
"İnsanlar vampirleri istemez."
"Çoğu insan." diyerek sözümü kesti ve cümlemi düzeltti. Bıkkınlıkla gülümsedim ve başımı iki yana salladım.
"Benim tanıdıklarımdan Joseph dışında öyle biri olmadı açıkçası. Dönüşümümden sonra çevremdekileri teker teker kaybettim. Gerçi insanken de çok yakın değildim onlarla ama insanın canı yanıyor yine de. Yani yanında tuttuğun, arkadaşım dediğin, hayatındakileri paylaştığın insanlar hayatından hiçbir anınız yokmuş gibi birden çıkıp gidiyor. Nasıl canı acımaz ki insanın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK TOPUK ANLAŞMASI
FantasyVampir #7 / 25.12.2017 Prens, ayakkabıyı kızın ayağına geçirdiğinde aradığı kızı bulduğu için sevinmişti. Ancak bu sevinç ne yazık ki uzun sürmedi. Ayakkabının topuğu kırılmıştı! Prens dişlerini sıkıp mırıldandı. "Bu kız uğursuz!" * Ben uğursuz deği...