TATİL PART (2)

187 13 29
                                    

Gözlerimin içine baka baka üzerinde ki gömleği çıkardı. Ona savurduğum tehditleri biraz olsun umursamadan kahkaha atmaya devam etti.

"Poyraz bak dur diyorum ciddiyim. Çıkarma gömleğini." ellerimle gözlerimi kapattım, yok bu böyle olmayacaktı. Göz ucuyla ona baktığımda kemerini açtığını gördüm. Ne? Kemer mi dedim?

"Sen bittin Poyraz, senin amacın ne ya? Çıkarma o pantolonu! Sana diyorum." cidden bok yoluna gidiyorum, Allah'ım ne olur bana dokunmasın, Allah'ım bunu kaldırabilecek kapasiteye sahip değilim, lütfen Allah'ım lütfen." başladım tekrar bildiğim tüm duaları okumaya.

"Aptalsın kızım sen." Poyraz dalga geçerek konuşunca ona döndüm, pantolonunu çıkarmıştı ama üzerinde mayosu vardı.

"Sen cidden benimle ilgili çok hayal kuruyorsun, bilinç altının sana oynadığı oyunlar bunlar." ellerini saçlarına daldırıp havalı bir şekilde savurdu, aynı zamanda sırıtmayıda ihmal etmiyordu.

"Ahhh cidden siz kadınlarda çok haklısınız, bende olsam benimle ilgili bir sürü hayal kurardım, lanet olası bir havam var çünkü." ulan bu ne ego arkadaş? Poyraz egosunu değil, egosu Poyraz'ı yönetiyordu. Ama ben sana göstereceğim o egoyu şimdi, hızla oturmuş olduğum sandalyeden kalkıp yanına gittim.

"Sen var ya bir gün elimde kalacaksın, senin yüzünden katil olacağım! Niye bana böyle abuk subuk saçmalıklar yapıyorsun sen?!" ama suç bende, senin lafınla buralara kadar gelen mal benim, hem de gördüğüm rüyadan sonra.

"Seni de anlamıyorum Yağmur, karşında benim gibi nimet varken bu kadar asabi olman hiç doğal değil." ya neden kendini bu kadar beğeniyor? Tamam biraz beğenilecek.. Yani biraz fazla beğenilecek bir tipe sahip belki ama, bu demek değil ki kendini bu kadar beğensin. Bu nasıl bir cümle oldu ya? Neyse konumuz bu değil. Aklına bir şey gelmiş olacak ki, her zaman yaptığı gibi saçlarını dağıtıp konuşmaya devam etti.

"Ama dur.. Şimdi hatırladım. Bir yerde duymuştum: bir insan tatlı bir şey görünce asabileşirmiş, senin asabiyetin hep bu yüzden." yine olayı kendine çekti ya helal olsun.

"Benim asabiyetim tatlılıktan değil Poyraz bey, senin bu sinir bozucu hâllerinden. Sürekli beni sinir edecek bir şeyler yapıyorsun farkında mısın?!" hah birde soruyorum, tabii ki farkında, zaten bu yüzden yapıyor ya.

"Sence?" bunun cevabını biliyordum zaten. Ben şimdi sana gösteririm. Biraz geriye doğru hareket edip yüzüme korkunç bir hâl aldım. Sonra Poyraz'a bakıp konuşmaya başladım.

"Şimdi sana söyleyeceğim şey için sakın panik yapma olur mu?" bana anlamayarak bakınca ayağını göstererek devam ettim.

"Tam ayağının altında bir yılan var." salak yine anlamamıştı, bu defa tam suyu gösterip konuştum.

"Ayağının tam dibinde yılan var diyorum, hareket etme sakın." bunu duyar duymaz öyle bir bağırmaya başladı ki ben şok oldum.

"Yılan mı? Nerede, hani? Ben yılandan çok korkarım!" hem bağırıyor hemde olduğu yerde zıplıyordu. Ne oldu Poyraz bey? Biraz önce artistlik yapıyordun! O korkuyla koşmaya başlayınca ben kahkalarla gülmeye başladım, bu hâlinin ne kadar komik olduğunun farkında mıydı acaba? Biraz daha ilerledikten sonra arkasını döndü ve benim kahkalarımdan kırıldığımı gördü. Böylelikle ona oyun oynadığımı anladı. Bu ona fazla koydu sanırım, sinirle suya bir tekme savurdu.

"Ayyyyş." ne oldu Poyraz bey, işte öyle havanı söndürürler. Bir kez daha Poyraz'ı alt etmenin verdiği sevinçle masama geçip yemeğime kaldığım yerden devam ettim.

***

Poyraz'ın yanından ayrıldıktan sonra odama girip güzel bir uyku çektim. Hem yol yorgunluğu, hemde deniz derken fazlasıyla yorulmuşum, bunu uyandıktan sonra farkettim. Ve uyandığımda ter içinde kalmıştım, Hilal'de ortalıkta görünmüyordu. Annemin dediği gibi kim bilir nerede uyuyakalmıştı acaba? Güzel bir duşun ardından onu aramaya gitmeliydim. Ama öncelikle duş, yoksa kendi terimde boğulacağım. Yataktan çıkıp valizimin başına gittim, Poyraz'ın aldığı kıyafetlerden günlük bir elbise ve iç çamaşırı alıp yatağımın üzerine bıraktım. Sonrasında yavaş adımlarla banyoya girdim, ılık bir duşun ardından kendimi daha ferah hissetmiştim. Bornozumu giyip banyodan çıkacağım sırada bir ses duydum.

"Neredesin kızım sen? Korktum lan, bayıldın sandım!" bunun burada ne işi var ya? Lan yoksa yanlış odada mı kaldım? Hiç Poyraz'a cevap vermeden hızla gidip kapıya baktım, yoo burası benim odamdı. Öküz kafalı benim odama nasıl böyle izinsiz girer!

"Mal mısın sen be! Ne diye habersiz giriyorsun benim odama?" hem benim odama habersiz girmiş, hemde bana neden geç çıktım diye hesap soruyor, yemin ediyorum gerizekâlı bu çocuk.   

"Burası benim odam senin odan değil." hâlâ çemkirmeye devam ederken gayet sakin bir şekilde cevap verdi.

"Senin odan olmadığını mı iddia ettim? Biliyoruz senin odan.'' biliyorken böyle yapıyorsa, bilmese ne yapacak kim bilir!

"Bir amacım var herhalde, öylesine gelmedim."

"Amaç mı?" ne amacı olabilir ki? Yavaşça üzerime gelmeye başlayınca bende gerilemeye başladım. Arkamda ki yatağı farketmeyerek bir anda takılıp oturur pozisyona girdim. Nedense aklıma bir anda rüyamda ki kadın geldi, üzerimde bornoz varken, odada kimse yokken ve Poyraz üzerime gelirken durum bunu tamamen tasdikliyordu. Hızla kollarımla bedenemi kapattım, bu sırada Poyraz'da önümde bana doğru eğilmişti. Ben çoktan gözlerimi kapatmış ve kaderime razı olmamak için elimden geleni yapmaya başlamıştım bile.

"Poyraz! Ne yapıyorsun sen?!" ayak bileğimi tutup kendine çekti, ne yapıyor diye baktığımda cebinden küçük bir şey çıkardı. Sonradan bunun hal olduğunu farkettim. Halı nazikçe ayak bileğime takınca afallayarak konuştum.

"Sen bunu vermek için mi geldin buraya?" bunun üzerine küçük bir tebessüm gönderip konuşmaya devam etti.

"Tabii ki. Sana bir şey yapacağımı mı düşündün?" o böyle söyleyince ezikçe önüme döndüm.

"Hoşlandığım kız benden hoşlamıyorsa ona asla dokunmam." off Yağmur, yine herşeyi bambaşka bir şekilde anlamıştın. Poyraz ayaklanınca ona bakmak zorunda kaldım.

"Ben gidiyorum." dedi ve ayağımı gösterip devam etti.

"Eğer onu kaybedersen kendini ölmüş bil!" sonrasında bir şey dememe izin vermeden odadan çıktı. Ayyyyş, yine çok pis rezil olmuştum. Bu odada kalırsam sadece rezilliğimi düşünerek kendimi daha çok yiyip bitirecektim. En iyisi kiyafetlerimi giyip Hilal'i bulmaya gitmeliydim.  Üzerimde ki bornozdan kurtulup elbisemi giydim. Ardından saçlarımı hiç kurutma gereğinde bulunmadan odamdan çıktım. Öncelikle sahil kenarına gittim, olsa olsa burada olurdu. Ona seslenme gereğinde bulunmadan aramaya devam ettim, çünkü eminim ki kulağında kulakları vardı ve beni duymayacaktı. Sahil kenarında biraz daha ilerledikten sonra denize karşı oturmuş Sarp'ı gördüm. Düşünceli bir şekilde denizi izliyordu. Acaba yanına gitmeli miydim? Denemekten zarar gelmezdi, yavaşça ona doğru hareket ettim. Yanına gittiğim zaman çok geçmeden beni farketti, sonra tamamen beni şaşırtarak yanında yer açıp beni oraya çağırdı. Bu ciddi anlamda afallamama sebep olmuştu ama ona bunu belli edecek değildim. Usulca yanına oturunca sağ tarafında ki küçük çiçeği bana uzattı.

''Bunun ne anlama geldiğini biliyor musun?'' ben çiçeğin adını bile bilmiyordum. Kafamı olumsuz anlamda sallayınca devam etti.

''Mutlu olmasını istediğin insanlara verilir." açıkçası hiç bilmiyordum, çiçeği bana uzatınca daha çok şaşırdım.

"Bunu verebilecek başka kimsem yok." diyince çiçeği almak zorunda kaldım. Bunun beni mutlu etmesi gerekiyordu değil mi? Peki neden şimdi daha kötü hissediyordum?

"Ben gitsem iyi olacak." dedim ve ayaklandım, ama benim gitmemi engelleyen güçlü kollar oldu. Beni bir anda kendine çekip öyle sıkı sarıldı ki, ne yapacağımı bilemedim.

"Çok soğuk.. O kadar soğuk ki artık kaldırmıyorum.." sesi o kadar ağır çıkıyordu ki ben bile zor duyabilmiştim. Bana neden bu şekilde davrandı bilmiyorum ama bu beni dağıtmıştı. Usulca beni serbest bırakınca göz göze geldik, neden bu kadar duygulu bakıyordu ki? Bu hâle daha fazla dayanamayacağımı bildiğim için hızla koşarak yanından ayrıldım. Ve asıl kötü olan şey ise; kendimi Poyraz'a ihanet ediyor gibi hissetmiştim ve bu berbat bir histi..

F4 (B.O.F)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin