YOLCU

113 9 0
                                    

Yağmur'un Ağzından

Kendimi çok farklı hissediyordum, yine benim yüzümden bir çok kişi telaşa kapılmıştı. Poyraz benim yüzümden donarak ölecekti neredeyse, sırf kıyafetlerim ıslak diye kendi kıyafetlerini giydirmişti bana. Otele döndüğümüz zaman ise büyük bir izdiham olmuştu. Cenk her zaman ki gibi sevincini aşırı hareketleriyle göstermiş, Burak sarılmak istese de Poyraz izin vermemişti. Sarp ise sadece gülümsemekle yetindi, asıl vuruşu Hilâl yapmıştı. Beni gördüğü an hiç ağlamayan kız göz yaşlarına boğuldu. Onun ağladığını görünce ben ondan çok ağladım. Bir daha böyle bir şey yaprsam bu defa beni kendi elleriyle öldüreceğini söyledi. Ki dediğini yapardı. Sarp kaybettiğim kolyeyi bana verince şok olmadan edememiştim. Aslında kolyeyi şu bizim okulun sürtük grubu almış ve bana yalan söyleyerek dağa göndermişler. Onlardan da güzel bir intikam almam gerekiyordu ama öncelikle Poyraz'a yemek sözüm vardı. Ne sevdiğini bilmediğim için Burak'ı arayıp öğrendim. En sevdiği yemek sarma ve mantıymış. İkisini bir arada yapamayacağım için sarma yapmaya karar verdim. Hayatımda daha önce hiç sarma sarmamıştım, ama Poyraz'a kendim yapacağıma dair sözüm vardı bu yüzden mecburen yapmaya başladım. Sarma sarma değil özürlüye benzedi resmen. Olsun artık bununla idare etsin. Hilâl sardığım sarmayı görünce gözleri parladı resmen.

"Oha sarma." Hemen eline vurup,

"Oho sormo." Diyerek onunla dalga geçtim.

"Ya bir tanecik versene." Yok ya benim anam ağladı bunları sarana kadar, bir de sana mı vereceğim!

"Hayatta olmaz ben onları Poyraz'a sardım." Bunun üzerine o benimle dalga geçti.

"Hoyotto olmoz bon onloro Poyrozo sordom." Gidip ağzına bir tane vurunca susmak zorunda kaldı.

"Vurma lan ağzıma." E kızım sende hakediyorsun ama. Daha fazla onunla oyalanmadan sarmaları güzel bir kaba yerleştirdim. Hilâl ise içi giderek sarmalara bakıyordu. Dayanamayıp bir tanesini onun ağzına attım.

"Zıkkım ye zıkkım." Mutlulukla sırıtıyordu,

"Çok çirkin olmuş." Sana verende kabahat.

"Boğazında kalsın emi!" O gülerken ben de bir tane ağzıma attım. Tamam annemin sarmaları kadar güzel olmamıştı ama o kadar da kötü değildi yani.

"İnşallah bu sarmalarla eniştemi zehirlemessin."

"İnşallah sen zehirlenirsin Hilâl." Daha fazla onunla dalaşmadan kapıya gittim ayakkabılarımı giyerken Hilâl'e,

"Anneme arkadaşıma gittiğimi söyle, çok geç kalmam." Diyerek evden çıktım. Aynı zamanda Poyraz'a da onların evinin orada ki parkta olacağımı bildiren bir mesaj attım. Hâlâ cevap vermemişti ama mutlaka gelirdi. Parka gidince banklardan birine oturup beklemeye başladım. Yaklaşık yarım saat olmuştu ama Poyraz hâlâ gelmemişti. Tam telefonu çıkarıp onu arayacağım sırada önümde bir motorsiklet durdu. Bu Sarp'ın motorsikletiydi.

"Sarp?" Sorarcasına ona bakmaya başlayınca aceleyle konuştu.

"Çabuk bin."

"Ne?" Hâlâ anlamayarak yüzüne bakıyordum.

"Poyraz'ı görmek istiyorsan acele et." Nasıl ya, bu ne demek şimdi?

"Sarp ne oluyor?" Tam gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı.

"Poyraz'ın babası kalp krizi geçirmiş, acilen İstanbul'a gitmek zorunda kaldı. Yarım saat sonra uçağı kalkacak. Seni almam için beni gönderdi, acele et yetişelim." Daha fazla konuşmasına izin vermeden hemen motorsiklete bindim. Sarp ise daha fazla konuşmadan motoru çalıştırdı. Sarp motoru o kadar hızlı kullanıyordu ki, mecburen ona sarılmak zorunda kalmıştım. Elimde ki paketi ise sıkıca tutuyordum, bari ona bunu verseydim. Hava alanına geldiğimiz zaman uçağın sadece bir dakika önce kalktığını öğrendik, hızla koşarak dışarıya çıktım. Uçak daha havalanmamıştı bile, sadece bir dakikayla geç kalmıştık. Göz yaşlarımla uçağın arkasından bakakaldım. Elimde ki pakette yere düşmüştü. Ağlayarak konuşmaya başladım.

F4 (B.O.F)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin