Bir gün benim yüzümden acı çekersen -ki, çekeceksin- lütfen, az çek.
Aras bahçeye çevrilmiş koltuğun üstünde heykel gibi duruyordu. Kıpırdamayı geçtim, nefes aldığından dahi şüphe ettim.
Allah'ım onu ne kadar da çok seviyordum. Onun için nasıl da yok oluyordu ruhum.
Sessizce yaklaşıp yanındaki boş koltuğa oturdum. O da aynı onunki gibi bahçeye bakıyordu. Bütün güzellikleriyle serpilmiş çiçekleri ayrıntı kaçırmadan görebiliyordu. İkimiz yan yana onun çiçeklerini izledik. Her yere yayılmış, rengarenk çiçeklerini. Bundan birkaç yıl öncesinde bu tabloya bakabilme şansım olsaydı ne kadar mutlu olduğumuzu düşünürdüm. İkimiz yan yana, öylece çiçekleri seyrederken. Öyle çok severdim ki çiçekleri elimi uzatıp fotoğraf karesinde dahi okşayasım gelirdi. Oysa şimdi kokuları genzime dolup içimi çürütürken tüm çiçeklerden kaçmak istiyordum. Çok uzaklara, hiçbirinin yetişmeyeceği kurak topraklara kaçabilmek...
Aras sanki yokmuşum gibi, daha gelmemişim gibi hiçbir hayat belirtisi göstermeden orada öylece oturmaya devam etti. Ben de hiç konuşmadan onu izledim. Uzun bir süre... Hayli uzun süre... Ne kadar zayıfladığını yeniden acı içinde fark edecek kadar uzun bir süre.
"Çiçeklere bak Katre."
Sesini duyduğumda adeta olduğum yerde sıçradım. Konuşmamasına bu denli alışmışken, böyle kabul etmişken arada bir sesini duymak içimdeki tüm taşları yerinden oynatıyordu. Güzel sesi ise bütün duygulardan arınmış bomboş çıkıyordu. Tıpkı gözlerinin baktığı gibi.
Aras bana hiç bakmadan konuşmaya devam etti.
"Çiçekler açtı."
Başını sallayıp hafifçe güldü yürek ağrım. Çiçekler sen gittikten sonra hiç açmadı, demek istedim. Benim çiçeklerim seninle soldu, Aras. Kelimeler boğazımda düğümlendi. Sözcüklerim alıp başını Kaf Dağı'na gitti.
"Ne kadar güzel olduklarını görüyor musun? Eskiden fark etmemiştim." diye devam etti Aras benden bir tepki bekleyerek.
İçim acıyor, yüreğim kanıyor, gözlerim yaşlarla perdeleniyordu. Dudaklarım titrerken yutkundum. Kendimi kontrol altına almalıydım. Onu ayakta tutabilmek için kendiminkilerden vazgeçmem gerekecekse seve seve gönüllü olabilirdim. Derin bir nefes alıp gülümsedim.
"Çok da güzel kokuyorlar." dedim yavaşça. Aras bir an başını çevirip bana baktı. Ardından buruk bir tebessüm yüzünde çölde kaybolmuş bir bedevi gibi kalakaldı.
Elimi uzatıp ona dokunmak istedim. Acılarını çekip almak, onu bir nebze olsun aydınlığına kavuşturmak için kıvrandı ruhum. Neşeli iç çekişlerimi saklandıkları yerden çıkarmak istedim. Çıkarıp ortalığa saçmak. Eskisi gibi gülebilmeyi arzuladım. Kahkahalarımı hediye etmek ona. Ama hiçbirini yapmadım. Yapamadım. Lanet olsun ki yine hiçbir şey yapamadım.
Sadece bahçeden esen ılık bahar meltemi saçlarımla oynaştı.
"O da çok severdi biliyor musun?"
Sesi yalpalayarak odaya dağıldı. Sesindeki göçmen kuşlar uzaklara gitmek için gönlümün göğünden havalandı. Sesi geceler boyu uykuyu bana haram kılan tüm şarkılardan daha dokunaklıydı.
Elimi uzatıp hafifçe sıktım buz gibi elini. "Biliyorum Aras." Yeniden bana baktı. Bu kez gözlerinde o derin boşluk değil keskin bir acı, koyu bir özlem vardı. Beni kahırdan öldürebilecek kadar büyüktü. Beni günlerce ağlatabilecek kadar aşk yüklüydü. Dehlizlerde boğulmak gibiydi gözlerine bakmak. Kör kuyulara hiç düşünmeden atlamak...
Dolan gözlerimi ondan saklamaya çalışmadım. Eli bana uzanmak ister gibi usulca hareketlenip vazgeçti. Bakışları eski kimsesizliğine kavuşurken başını çevirdi.
"Bana bu kokunun adını söyle."
"Yasemin." Sesim kontrolünü sağlamaya çalışarak titredi. Ardından içine çektiği havayı iniltiyle bırakışını izledim. Kalbime hançerleri saplayarak verdiği nefesi seyrettim. Acıyla karışık soludu.
"Yasemin kokusu." dedim hafifçe.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasemin Kokusu
RomanceHep onu sevdim. Ama kabul etmem gereken tek gerçek vardı; Aras başkasının vahasıydı. Onda hüküm süren, onda çiçek açacak olan başkasıydı. Aras bana çiçek açtıramazdı, Aras ruhumun çölünü yeşile bürümekten uzaktı. Çünkü o bütün suyunu, tüm havasını t...