Anlatarak bitiriyorum hayatımı
Bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat
Bir çiçek çizdim bu akşam avcuma
İsmini her şey koydum.Didem Madak
Gönlümde yeni bir dalga kuma vurdu. İçdenizimde inci dolu bir midye kıyıya vurdu. Siyah bir inci çıkardım içinden, içimden. Gönlümden. Binlerce yıldır acısından kömürleşmiş; acısıyla değere binmiş siyah bir inci. Gün ışığına kavuşmasını izledim keyifle. Sonunda o her şeyle birlikte, her şeyle içiçe olan ışıkta parlamasını. Gün ışığını içine alıp derinlerine saklamasını. Sonunda yüzüne vuran güneşi. Varlığına doğan güneşi. En sonunda gerçeğine değmesini izledim. Sonunda güne kavuşan renginin parlaklığına gülümsedim.
Benden çok ondandı. Benimdi belki, evet. Ama en çok Aras'ı anlatıyordu. En fazla ona gidiyor, en çok onunla taşıyordu. Geri dönmüyordu. Dahası dönmeyi düşünmüyordu. Topladığım bütün inciler içdenizimden bir nehre atıyordu kendini. Deniz derin, nehir deli. Deli dalgalı bir nehir. Aşka doymuş bir nehir. Onun gözlerine benzeyen bir nehir.
Ah aşkın şaheser varlığının kanıtı inci. Ah gönül incim.
Kum saati bir kez daha baş üstü çevrilip tersine akmaya başladı. Zaman, zamansızlık mefhumunun koynunda kararsız, aklım kalbimden karmaşık; ruhumda derbeder depremler vardı.
Heyecanın kesif kokusu yayıldı her hücreme. Göğsüm bir balon gibi şişti. Parmaklarım birbirine karışırken derin bir nefes aldım. Heyecan ömrümü yiyordu Allah'ım? Heyecandan ölebilirdim. Tam şu an, zamanın bu yerinde, mevsimin tam şu gününde önümde bir milat uzanırken ben bir adım atamadan ölebilirdim. Kuruyan dudaklarımı kemirdim telaşla. Yapmam gereken her şeyi, söyleyeceklerimi unutmuş gibi bir hal içerisindeydim. Hepsi kol kola girip zihnimi terk etmişçesine kayıplardı. Hiçbir şey yoktu.
Aras dışında...
Her ne olursa olsun o her zaman vardı. O hep vardı. Kendimi unutmuş olsam bile unutamazdım onu. Öyle derin, öyle sarsıcıydı varlığımdaki etkisi. Adı yadıma düşünce dahi göğüs kafesim parçalanıyordu. Kalbim göğüs kafesime yükleniyordu her seferinde. Tenime değse gölgesi kaburgalarım parçalanırdı.
Ah Aras. Ah minel aşk.
"Şunu da takalım mı?"
Annem elinde tuttuğu küpeleri havaya kaldırdı. Kolyemin takımıydı. Boynumdaki kolyeye dokundum parmaklarım ürpererek. Gözlerim kamaşıyordu nereye değse bakışım. İçim içime dar geliyordu, ah. Hafifçe başımı salladım. Annem yanıma gelip küpelerimi takarken titreyen elimi elinin üzerine koydum korkarak. Gelecekti. Uzun zamandır bekliyordum. Ama ilk kez bu denli yakındı gelişi. Ayak seslerini duyuyordum kulaklarımın uğultusunda. Son nefesim titriyordu dudaklarımda.
Korunaklı bir kaleyi fethetmeye gelen şanlı bir kumandan gibiydi. Fethinin müjdesi işlenmişti sancağına. Tarihte hangi kale teslim olmaya benim kadar hevesliydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasemin Kokusu
RomansaHep onu sevdim. Ama kabul etmem gereken tek gerçek vardı; Aras başkasının vahasıydı. Onda hüküm süren, onda çiçek açacak olan başkasıydı. Aras bana çiçek açtıramazdı, Aras ruhumun çölünü yeşile bürümekten uzaktı. Çünkü o bütün suyunu, tüm havasını t...