Ağaç anlatabilir kendini yağmura,
Hiç değilse fısıldayabilir -bunu biliyorum.
Kuş nasıl tarif edecek; konsa yeryüzünde av,
Uçsa bir ömür boynunda vebal.Birhan Keskin
Derler ki; güneş nasıl ki her gün yeniden doğuyorsa insan da her gün bir kez doğar. Kimse demiyordu ki bir insan nasıl her gün daha büyük bir azabın içine doğar. İnsan nasıl yorulmaz? Nasıl aralanır gözkapakları aynı kıyımı görmek için? Kendi parçalanışına herkes tanık tutuluyor muydu Allah'ım? Her kul ömrünün ellerinde soluşuna ciğerine kül dolarak razı oluyor muydu? Hiç olur muydu? Ben oluyordum.
Göğsümde hiçbir tarafa doğru açamayan çiçekler vardı. Tohumken solmuşlardı. Tohumların dikeni olur muydu hiç? Benimkilerin vardı. Her birinin dikeni kalbimi başka bir tarafından deliyor, kanatıyordu.
Benim gibilere, göğsünde harap bir bahçe taşıyan benim gibilere, uyku haramdı. Bir gecem olmamıştı uykuya kandığım. Bir sabahım olmamıştı içimde taze bir baharla uyandığım.
Yine uykusuz bir gecenin sonunda odam yeni aydınlanmaya başlamışken kapıyı çekip çıktım. İçim daralıyordu. Duvarlar üstüme üstüme geliyor ruhumu boğuyordu. Kalbim sıkıntılarını atlatamamış, sıkıntılarına sığınmıştı. Açmadan solan çiçeklerini haykırıyordu bana durmadan. Tohumlarını alıp saklıyorlardı. Saklanırken bile içime batıyor, göğüs kafesime kan dolduruyorlardı.
Birkaç çiçeğe muhtaçtı varlığım, biraz umuda. Bir parça gün ışığına.
Hayır, Yasemin değil. Yasemin hariç her çiçek olurdu. Bir tek onu kaldıramıyordum. Gördüğüm an dahi ağlama arzusuyla doluyordum sebepsizce. Sebepsiz değil... Çok geçerli bir sebebim vardı. Ve o sebep beni parça parça yok ediyordu.
Tuna dün akşam Senem'in ani gafından sonra çekip gitmişti. Yüzüme bile bakmadan, ne oluyor diye bile sormadan. Dinlemeden ve anlamaya çalışmadan. Öylece durmuş, sonra arkasını dönüp gitmişti. Kimseye cevap bile vermemişti. Onun herkese göre tuhaf olan bu davranışından sonra da zaten kimsenin çok da mutlu olmadığı yemek aniden dağılmıştı.
Onu sevmem çok mu yanlıştı? Tuna neden böyle yapıyordu? Şu köşeye oturmak ve içim dökülene kadar ağlamak istiyordum.
Başımı iki yana sallayıp beynimin içinde dört dönenlerden kurtulmaya çalıştım. Kafesin içinde kenarlara çarpa çarpa dönen bir kuş gibi hissediyordum kendimi. Kaçamıyordum, kurtulamıyordum. Ama haris bir inatla vurmaya devam ediyordum. Peki, sonunda ne oluyordu? Yine yalnız ve yalnızca ben zararlı çıkıyordum. Sadece ben yaralanıyor ve her daim ben parçalanıyordum.
Bahçeye çıktığımda sabahın serin havası iliklerime işledi. İstemsizce titredim. Yeni doğan güneş henüz ısıtamamıştı doğayı. İçimin hiç ısınmayan yanları gibi. Buz tutmuştum ve çözülemiyordum. Çarem bir tek Aras'tı. Dermanım yalnız ondaydı. Onların dünyalarına güneş doğarken benim dünyamın gecesi, gündüzü, güneşiydi Aras. Daha da fazlasıydı. Koltuğa oturup gözlerimi denizin, gün kızıl bir gonca gibi açarkenki sevincine diktim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasemin Kokusu
RomanceHep onu sevdim. Ama kabul etmem gereken tek gerçek vardı; Aras başkasının vahasıydı. Onda hüküm süren, onda çiçek açacak olan başkasıydı. Aras bana çiçek açtıramazdı, Aras ruhumun çölünü yeşile bürümekten uzaktı. Çünkü o bütün suyunu, tüm havasını t...