Sonra yazları
Yaseminlerle sarmaş dolaş bir balkonum oldu
Balkon yaseminlerle sevişirdi
Rüya hülyayla sevişirdi.
Ben o beyaz ve güzel kokan çadırın altında
Geceyle sevişirdim.
Bir davet gibi otururdum balkonda
Bir beyaz örtü gibi sarardım acılarımı başıma
Ben sevgilisi çile olan bir gelindim PollyannaDidem Madak
Derin bir suyun dibinden yukarı bakıyormuş gibiydim. Sanki bütün o ağırlık, okyanusun kalın ağırlığı, üzerime yüklenmişti. Güneş ışınlarının ulaşmadığı derinlikteki o karanlık derime işliyordu. Gözkapaklarımın gerisindeki ışık beynimin içine doğru ilerliyordu. Suyun altında ciğerlerim isyan ederken nefes alabilmek için dudaklarımı aralamak zorunda kaldım. Keskin bir nefesi içime çektim. Ciğerlerim acıyla büküldü. Göğüs kafesime su doldu. Karanlık ve ağır su göğsümde yavaşça ilerleyip yaralarımı buldu. Her birine tek tek tuz basılırken dişlerimi sıktım.
Suyun altından bulanık bir görüşle tabağımdaki sebzeleri diğer tarafa ittim. Tuna ve Fırat her nasıl oluyorsa yemeğe çıkmaya karar verip tam da bizim geldiğimiz yerin önünde bulmuşlar kendilerini. Gözlerimi devirmemek için kendimi zorladım. Planlı tesadüfün ardından iyi akşamlar dilemek için yanımıza gelmişlerdi. Levent gözlerinin içine kadar yayılan bir gülümsemeyle bana göz kırpıp onları masaya davet etti. Zaten ben de gitmelerini isteyeceğini düşünmemiştim bile. Ama yetmezmiş gibi, yani gecenin başında üstümdeki o tatlı rehaveti, o uyuşmuşluk hissini yok etmek az gelmiş gibi Tuna bir de Aras'ı davet etmek istedi. Onun dışında Dicle abla ve Müge'yi de çağırmışlar ama ikisi nedense gelmek istememiş. Sanmıyordum ki onlara gerçekten haber vermiş olsunlar. Aslında bütün bu gerginlikten, bu kasılmışlık halinden kaçabilirdim.
Şu derin ve karanlık suyun altından çıkıp nefes alabilirdim. Kurtulabilirdim. Bu masada hayatta kalabalirdim.
Aras gelmeseydi. Şayet onu o kapıdan girerken görmeseydim. Bana doğru attığı her adımda daha derine gömülmüştüm. Hep daha aşağı. Ayağımdan bir çapaya bağlanmışım ve beni sürekli dibe çekiyormuş gibi.
Başımı kaldırıp Tuna'nın haylaz bir ışıkla yanan kısık gözlerine baktım. Levent'in anlattığı bir şeye gülüyordu. Levent bardağını kaldırırken göz göze geldik. Gamzesi derinleşene kadar gülümsedi. Başımı eğmemek için direnip dudaklarımı kıvırdım. Gerginlik derimi çiziyordu. Levent'in bakışlarındaki o kadife yumuşaklığı bunu engelleyemiyordu. Halimi anlamış gibi gözlerinde bir hüzün ışığı oynaştı. Kirpiklerini indirip beni teskin etmeye çalıştı. Ne dediğini anlıyordum; Her şey güzel olacak. Her şey güzel olmasa da olurdu. Nasılsa daha kötüsü de olamazdı.
Levent bana gülümserken Aras'ın bakışlarının üzerimde olduğunu tüm varlığımla hissediyordum. Üzerime doğru bir nehir akıyordu. Sırılsıklam etmeden bırakmıyordu. Etime iğneler batıyor, üstünde karıncılar yürüyordu. Kirpiklerim sinekkuşunun kanat vuruşu gibi hızlanırken bakışlarımı tutamadım. Gözlerim ben engel olmaya fırsat bulamadan ona doğru demir attı. Hoş ben ona bakmadan da ruhumda çizebilirdim. Onu biliyordum. Çenesinin gerilmişliğini tanıyordum. Kaşlarının gözlerinin üstüne doğru kavislenmesini biliyordum. Kirpiklerini bile saymışlığım vardı. İçimde öyle derin bir kesikti Aras. Öyle büyük bir yaraydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasemin Kokusu
RomanceHep onu sevdim. Ama kabul etmem gereken tek gerçek vardı; Aras başkasının vahasıydı. Onda hüküm süren, onda çiçek açacak olan başkasıydı. Aras bana çiçek açtıramazdı, Aras ruhumun çölünü yeşile bürümekten uzaktı. Çünkü o bütün suyunu, tüm havasını t...