Yağmur yağar akasyalar ıslanır
Bulutlar uçuşur geceleyin
Ben yağmura deli buluta deli
Bir büyük oyun yaşamak dediğin
Beni ya sevmeli ya öldürmeliGülten Akın
"Ne zaman başlayacağız?"
Soner ellerini saçlarının arasından geçirip sıkıntıyla ofladı. Kaşlarını çatıp yanıma oturdu. Sahnenin ortasında öylece oturuyorduk. Bir saat önce başlaması gereken provamız epey sarkmıştı ve daha da sarkacak gibi duruyordu. Gencay ve Yılmaz'ın toplantı odasından çıkmak bilmemişti. Tabi Aras'la birlikte. Yani bu kadar neyin toplantısını yapıyor olabilirlerdi ki? Sonuçta madem illa toplantı yapacaklardı başka bir zaman bulsalar olmuyor muydu? Sıkıntıyla iç geçirdim. Bu bitmeyen toplantının beni bu kadar sinirlendirmesinin elbette Selin'le alakası yoktu. Neden olsundu?
Bu sabah Aras'la birlikte İzmir'e dönmek zorunda kalmıştım. Başlangıçta onunla yalnız kalma fikri elimi ayağımı titretecek kadar beni telaşlandırmış olsa da aynı zamanda kalbimin beklentiyle çarpmasına neden olmuştu. Annem de birden İzmir'e karar vermeden önce yani. Sonra üçümüz zorunluluklar harici neredeyse hiç konuşmadan o kadar yol geldik. Sanırım insan bir şeyi istemeden önce birkaç kere düşünmeliydi. Onunla yalnız kalmamayı istemiştim evet, ama bunun böyle canımı sıkabileceğini düşünmemiştim.
Yüzümü asıp Soner'e baktım. "Bilmiyorum. Bana da haber vermiyorlar."
"Sen neden bu kadar..." Kaşlarını kaldırıp bana baktı. "Böyle tuhafsın?"
Saçımı büktüm. "Beklemekten sıkıldım."
Soner'in gözleri aklına gelen şeyle parladı. Tam ağzını açıp bana imalı bir şeyler söylemek üzereydi ki Yılmaz'ın kapısı açıldı. Önce Gencay ve Yılmaz gülerek odadan çıktılar. Selin yüzünde huzurlu bir ifade, dudaklarında güzel bir gülümsemeyle onları takip ediyordu. Arkasına dönüp baktı. Tebessümü dudaklarına yayıldı. Aras kapıda durup onlara baktı. Aralarında gizli bir şey, sadece onların bildiği mahrem bir şey varmış gibi yavaşça gülümseye çalıştı. Her ne kadar belli etmese de duruşunda bile yoğun bir gerginlik vardı. Olan bir şey, söylenen bir şey, oradaki biri onu rahatsız etmişti. Suzan da kapıdan çıkıp yanlarından geçip gitti. Selin gülerek bir şeyler anlatıyordu. Konuşmanın ortasında, hepsi başını sallayıp gülerken, Aras'ın koluna dokundu. Koluna dokundu. Parmakları koluna mengene gibi tutundu. Gözlerim beynimin tüm itirazlarına karşı çıkarak hala onlara bakıyordu. Yüzündeki gülümseme samimi halinden sıyrılıp donuk bir hal alırken başını salladı Aras. Kolunu yavaşça çekti. Selin'in parmakları, uzun ve beyaz parmakları, kısa bir an havada kalıp düştü. Gencay neşeyle konuşmaya devam ederken bize doğru yürümeye başladı.
"Yeniden birlikte çalışmak çok keyifli olacak Aras."
Aras başını salladı. Gözlerini devirmemek için kendini tuttuğunu görebiliyordum. Elimde olmadan ve engel olamadan güldüm. Kaşlarını kaldırıp bana baktı. Gözlerinde tanıdık bir ateş usul usul yanarken iliklerime kadar ısınıyormuşum gibi geliyordu. Sanki bütün buzlarım, kıyılarıma ve köşelerime yerleşmiş tüm o buzlar, içdenizimde yüzen buzullar bir tek bakışıyla erimeye başlıyordu. İçime su doluyordu. Neden güldüğümü anladığı zaman bana başımı döndüren bir gülümseme gönderdi. Bakışlarımı ondan koparıp saçlarımı düzelttim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasemin Kokusu
RomanceHep onu sevdim. Ama kabul etmem gereken tek gerçek vardı; Aras başkasının vahasıydı. Onda hüküm süren, onda çiçek açacak olan başkasıydı. Aras bana çiçek açtıramazdı, Aras ruhumun çölünü yeşile bürümekten uzaktı. Çünkü o bütün suyunu, tüm havasını t...