Gözlerinde yıldızlar gezdirdiğin zamanlardı
Gövdenden gövdeme akan bir karanfil gecesi
Denizine geldiydim senin
Kendimi seninle değişmek için.Birhan Keskin
Cümlesi öylece, sanki hava birden sıfırın altına düşmüş, sanki gökyüzü buz tutmuş gibi dondu. Havada asılı kalan cümlenin ortasından başlayarak çatlamasını, çatlayıp parçalanmasını ve ardından tüm parçaların yere düşmesini izledim. Bir cümle böyle somut hale gelmemeliydi. Hiçbir söz öbeği bu kadar gözle görünür değildi. Ama söyledikleri, söylerken sesindeki o acı, o kırılmışlık, o kimsesizlik ve çaresizlik, sözündeki örtünmüş sitem derime batıyordu. Aras sanki konuşmamıştı. Konuşmamıştı da ağzından çıkan binlerce küçük bıçak, binlerce küçük iğne son süratle etime girmiş, etimde ilerlemiş ve kalbime doluvermişti. Sanki havada buz tuttuktan sonra cam gibi parçalanan o cümle kırıklarıyla beraber kaburgalarımın arasına yerleşmişti.
Zaman birden yavaşladı. Saniyeler önümde duruyor, bana bakıyor ve süzülerek geçiyorlardı. Elimi uzatsam, parmaklarım hareket kabiliyetini yeniden kazansa ve elimi uzatabilsem, o saniyelerden birini yakalayabilirdim. Yakalar ve geri fırlatırdım. Bu an biterdi. Yakalar ve ileri fırlatırdım. Bu an bitmiş olurdu. Yakalar ve sonsuza kadar durdururdum. Bu anda sıkışıp kalırdık.
Bedenimdeki tüm kasları zorlayıp yutkundum. Ardından kesik bir nefes aldım. Kendimi geri çekip toplayabildiğim o birazcık gücümle Aras'ı ittim. Kaşlarım gözlerimin üstüne doğru inerken yüzümü buruşturdum. Anlamadığım için değil, ihtimalinden dahi deli gibi korktuğum için. Bunun olmaması için her şeyi yapabileceğim için. "Anlamıyorum Aras." dedim. Diyebildim. Yıllarca, asırlarca öğrenmesinden deli gibi korkarak yaşamıştım. Hep.
Neden şimdi? Şimdi, neden?
Aras gözlerini kaldırdı. Gözleri, içinde ela bir deniz köpüren, dalgalarında boğulduğum gözleri, yüzümü ateşe verdi. Bakışlarında fırtınalar kopuyordu, mevsim güze dönüyor, kırmızı ve sarı yapraklar havada sallanarak dökülüyordu. O bana böyle bakarken gerçek tokat gibi çarpıyordu yüzüme. Gözlerinde gördüğüm her anlam çığ gibi büyüyor, ardından üstüme yıkılıyordu. Biraz daha geriledim. O da ellerini çekip beni serbest bıraktı. Tek eliyle yüzünü sıvazladı sertçe. Ne diyeceğini bilemiyor lakin konuşmak için çırpınıyor gibiydi. Sanki söylenecek o kadar çok şey vardı ki, konuşalacak o kadar konu vardı ki neresinden başlayacağını kestiremiyordu. Aklıma bir şey gelseydi, küçücük bir cümle gelseydi bu konuyu ebediyen kapatabilirdim. Sadece gülebilseydim bile belki biterdi.
Ama hiçbir şey yapamıyordum. Donmuş gibiydim. Ölmüş ve böyle, dimdik mumyalanmış gibiydim. İçimde tüm sesler susmuştu. Yalnızca Aras'ın öğrenme ihtimalinin, biliyor olma olasılığının o korkunç, dehşet verici çığlığı yankılanıyordu. Bütün sesler köşelerine çekilmiş, yalnızca o tüylerimi ürperten gürültü çınlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasemin Kokusu
RomanceHep onu sevdim. Ama kabul etmem gereken tek gerçek vardı; Aras başkasının vahasıydı. Onda hüküm süren, onda çiçek açacak olan başkasıydı. Aras bana çiçek açtıramazdı, Aras ruhumun çölünü yeşile bürümekten uzaktı. Çünkü o bütün suyunu, tüm havasını t...