Omurgamı aldın benim.
Omurgamı aldın.
Omurgamı aldın.
Omurgamı.
Niye?Birhan Keskin
2016 / Ağustos
Arabadaki sağı edici sessizlik beni öldürüyordu. Bir yerden sonra iyi olabileceğine inanmaya başladığım yemek Fırat'ın zamansız sorusundan sonra beni gerçekten boğmuştu. Levent beni en az yaralayacağına inandığı şekilde yuvarlak cevaplarla konuyu kapatmak istemişti. Aslında tam olarak ne yapacağını bilememesine gülümsemek bile gelmişti içimden. Neyse demek istemiştim ona. Neyse ben zaten yeterince incinmiş haldeyim. Bunlar beni öldüremez.
Aras ise bütün ılımlı olmaya çalışan tutumuna rağmen gittikçe kararan bir ruh haline bürünmüştü. Yemeğin ortalarında gerginliğinin azalmış olduğunu görmüştüm. Ne görmek istediyse görmüştü. Ya da görmek istemediğini görmemişti. Ama sonra, sonrasında her şey daha da karışık bir hal aldı. Ne düşünüyordu bilemiyordum. Galiba bilmek de istemiyordum.
Kirpiğime dayanan gözyaşlarımı geri ittim yine güçlükle. Ağlamak için de biraz daha beklemeliydim.
Tuna gömleğini silip kaşlarını çattı. "Cidden ıstakoz kokuyorum yani. Gömleğim falan bir güzel doydu. Şuraya bak sosa bulandım ya."
Ve yemeği sona erdiren şey uçarak gelip Tuna'nın üstüne düşen ıstakozdu. Okyanusun dibinden aniden çekilip çıkarılmıştım. Söylenmesine gözlerimi devirdim. "Tuna sabahtan beri aynı şeyi çevirip duruyorsun."
Bana ters bir bakış attı ön koltuktan. "Katre, üstüme bakar mısın? Kız resmen ıstakozunu bana fırlattı yani. Başka bir açıklaması yok. Aldı ve attı."
"Önünde durmasaydın."
Tuna gözlerini devirirken Aras arabayı bahçeye park etti. Onu beklemeden kapıyı açıp indim. Yoksa konuşmak zorunda kalacaktık. Yoksa gözlerime bakacaktı ve ben ona doğru akmaya başlayacaktım. Kafamın içindeki gürültülü sessizlik, kalbimde hıncahınç büyüyen hasret gözümü karartıyordu. Bu uzaklık, kahreden ve yok eden uzaklıkta, damla damla ölüyordum. Buharlaşıyordum. İçimdeki bütün denizler, şelaleler, ırmakla kurumuştu. İçim balçık ve tozdu. Bedenlerimiz bu denli yakın ve yan yanayken, ruhlarımız arasında durmadan büyüyen mesafeye dayanamıyordum. Kendimi bıraksam, ruhumda durmadan dönen müziğe teslim olsam, yani notaların beni ele geçirmesine ve kırıntısı kalmış mantığımı kör etmesine izin versem ona koşacaktım. Her şeyi bir kenara bırakıp, hepsini birden unutup aramızda olduğundan emin olduğum o gümüş bağa tutunacaktım. Hani göğsümden çıkan ve Aras'ın kaburgalarına sarılan o bağa. Bileklerinde tutuşan kana dokunacak ve neredeyse ona yalvaracaktım. Bu acıyı bitir, al bu acıyı diyecektim. O yüzden bir an önce, o gözlerime bakmadan ve bütün bunlar olmadan önce gitmeliydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasemin Kokusu
RomanceHep onu sevdim. Ama kabul etmem gereken tek gerçek vardı; Aras başkasının vahasıydı. Onda hüküm süren, onda çiçek açacak olan başkasıydı. Aras bana çiçek açtıramazdı, Aras ruhumun çölünü yeşile bürümekten uzaktı. Çünkü o bütün suyunu, tüm havasını t...