Bir ruh ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu. Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, - ruhumuzla yaşamaya - başlıyorduk.
Sabahattin Ali
Hava koyu bir katran gibi derime değer ve orada birikirken nefes almaya çalışarak yakamı gevşettim. Etim defalarca çizilerek parçalanıyordu. İçimde yıkık dökük bir yerden duman tütüyordu. Göğsümde hala harlı cehennem boğazıma yükseliyor, isini üzerime bırakıyordu. Ayakta durmak, tam burada dimdik durabilmek, beni ortadan ikiye ayıran bir işkenceymiş gibi yerimde sallandım. Boğazımda tutuk kalan nefesimi düzenleyebilmeyi denedim yeniden. Yavaşça yere oturdum. Elimdeki çiçekleri toprağın henüz yeni sulanmış gibi duran kısmına bıraktım. Parmaklarım uzun süre toprağında öylece kalakaldı. Hava çok güzeldi. Güneş olanca cömertliğiyle gökte asılı duruyor ve gülümsüyordu. Her yer çiçekti, rengarenk çiçekler nefesimi kesiyordu. Yaz en güzel haliyle burada duruyordu ama o hiçbirini görmüyordu.
Gözlerime onunla ilgili her şey ard arda dolarken birleşmek isteyen kirpiklerimi engelledim. Yüzü, gülümseyen ve yazla tamamen bütünleşen yüzü, sanki tam karşımda duruyordu. Yasemin içimde bir yara, derin bir yara açıyor, vicdanımın tam üstünde öylece yatıyordu. Apansız gelmiş ve yine öylece gidivermişti. Kim ne derse desin olanların çoğu her türlü benim suçumdu. Öyle kalacaktı.
"Yasemin." diye mırıldandım yavaşça. Gelip onunla konuşmayalı yüzyıllar olmuş gibi hissediyordum. Sanki zaman her nasıl olmuşsa öyle hızlı geçmişti ki her şey değişmişti. Ama ne olursa olsun, nasıl olursa olsun o beni anlardı. Anlamıştı. Hepsini daha ben söylemeden biliyordu. "Bugün Deniz'le karşılaştım. Kızı da yanındaydı. Nasıl büyümüş biliyor musun?" Başımı eğip hafifçe güldüm. "Tabi ki biliyorsun. Sana getiriyor değil mi? Getirdiğini biliyorum. Aynı sana benziyormuş. Deniz öyle dedi. O da çocukken aynı böyleydi, dedi. Hepsi öyle düşünüyor sanırım, böyle düşünmek onları mutlu ediyor."
Sanki tam karşımda durup beni dinliyormuş gibi hissettirecek şekilde hafif bir rüzgar esti. Toprağa bıraktığım çiçekler kıpırdandı. Yavaşça gülümsedim. "Seni çok üzdüğümü biliyorum. Hiçbirinin isteyerek olmadığını biliyorsun ama. Hiçbir zaman seni üzmek istemedim. Kimseyi üzmek istemedim. Ama sanırım bir şekilde herkesi üzmeyi başardım." Elimi uzatıp toprağına dokundum. "Seni korumalıydım, özür dilerim. Olanları geri alamıyorum ama o gün ölen ben olmalıydım demediğim bir gece bile olmadı. Bununla ilgili kendime kızmadığım bir an bile olmadı. Göğsümde taşıdığım cehennemde yanmadığım tek bir gün bile olmadı."
Parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim. Derin bir nefes aldım. "Son zamanlarda beklenmedik şeyler oluyor, Yasemin. Bilmiyorum, en azından öyle sayılır. Bazen kendimi çok kötü hissetmeme neden oluyor. Tamamen kötü. Çok yanlış, çok kötü bir şey yapmışım gibi. Yapıyormuşum ya da yapacakmışım gibi. Neden olduğunu biliyor musun?" Ruhumdaki ağırlık giderek artarken nefes almaya çalıştım. Ona anlatmak zorundaydım. İçimdeki bu bölünmüşlük, bu parçalanmışlıkla devam edemiyordum. "Bazen kendimi çok mutlu hissediyorum. Onu gördüğüm zaman, düşündüğüm zaman ya da ne bileyim herhangi bir şey olduğu zaman. Bazen daha önce hiç, asla bu kadar mutlu olmadığımı düşünüyorum. Sonra kendimden nefret ediyorum. Nasıl düşünmem gerektiğini bilmiyorum." Saçlarımı yeniden karıştırıp derin bir iç çektim. "Bunu yaşamak istiyorum, Yasemin. Buna ihtiyacım var. Ona ihtiyacım var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasemin Kokusu
RomanceHep onu sevdim. Ama kabul etmem gereken tek gerçek vardı; Aras başkasının vahasıydı. Onda hüküm süren, onda çiçek açacak olan başkasıydı. Aras bana çiçek açtıramazdı, Aras ruhumun çölünü yeşile bürümekten uzaktı. Çünkü o bütün suyunu, tüm havasını t...