40/ Düş ve Gerçek

5.4K 321 18
                                    


O benim gözlerime Niye öyle, Neden öyle, Hangi öyle, Nasıl öyle Bakmıştı ki, Ben sağ elimle Kalbimi yoklamıştım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

O benim gözlerime
Niye öyle,
Neden öyle,
Hangi öyle,
Nasıl öyle
Bakmıştı ki,
Ben sağ elimle
Kalbimi yoklamıştım.  

Birhan Keskin

Saçlarımın önüne düşen tutamlarını geri itip aynada kendime gülümsedim. İçimde pır pır eden kelebekler dansları eşliğinde boğazıma kadar yükselmişlerdi. Tutarsız bir sevinç çoğalıyordu aynı anda durmadan içimde. Güzel yerleri, güzel insanları, sevgi dolu zamanları anlatan masallar büyüyordu derinlerimde. Bakışlarımın değdiği her yer renk renk büyüyordu. Taze bir gökkuşağı usulca kalbime değiyordu. Ruhum kanat takıp uçacak gibiydi yine. Belki de çoktan havalanmıştı, gökyüzünden izliyordu yerinde duramayan bedenimi. Aynada gördüğüm gerçekten ben miyim emin olamıyordum arada. Benim gözlerim bu kadar mutlu parlar mıydı mesela? Hiç parlamış mıydı daha önce? Bu kadar hayat dolu bakmış mıydım çevreme? En son ne zaman böylesine içten gülümsemiştim o gelmeden önce? Tebessümümün aşk kokulu yaması hangi zamanın yalancı dilimine tekabül ediyordu?

Hiç.

Aras yokken, o gitmişken hiçe düşmüş yabancı biriydim. Kendine yabancı, gününe yabancı, diline yabancı... Ruhunun mevsimine yabancı... İçdenizine dahi yabancı. Boydan boya çöl, tümüyle bataklıktım. Ama şimdi bahar bahçeydi her yanım.

Elbisemin yakasını düzeltip kendime göz kırptım aynada. Bir insan mutlu olduğu zaman, gerçekten ve tamamen, tasasızca mutlu olduğu zaman bedenine sığamıyordu. O küçücük etten zırh dar geliyordu insana. Hep taşmak istiyordu. İçimdeki bu mutlulukla, bu sevinçle bedenimden çıkayım ve tüm kainata dalga dalga yayılayım. Öyle ki tüm insanlar sanki bununla mutlu olabilirdi. Öyle bir his ki sanki herkese birden yetecekti.

Derin bir nefes alıp verdim. Odama kısaca göz gezdirip çıktım. Merdivenleri ikişer üçer zıplayarak inmeye başladım.

"Katre, yavaş. Düşeceksin çocuğum." Feveranlarıyla mutfaktan salona çıktı annem.

Müge de neşeli bir kahkaha atarak arkasından çıktı. "Sonra düğün üstü sakatlık çıkaracaksın başımıza," diye söylendi imayla. Kollarını göğsünde birleştirip güldü. Deva ona o kadar iyi gelmişti ki gerçekten de, onu öyle bir sarsıp kendine getirmişti ki gözlerim doluyordu. Kızını kucağına aldıktan sonra, ona bakıp varlığına binlerce kez şükrettikten sonra ayağa kalkmış ve her şeyi bebeği için daha güzel hale getirmeye yemin etmişti. Her ne olursa olsun, hayatları nasıl ilerlerse ilersin kızının bundan kötü etkilenmesine izin vermeye niyeti yoktu. Onun mutlu olmasını istiyordu. Hepimiz istiyorduk. O yüzden elimizden ne gelirse yapmaya da hazırdık. Ayrıca ben nasıl ki onun toparlanmasını, iyileşmesini beklemek istemişsem o da benim mutlu olduğumu gördüğünde daha çabuk toparlanacağını, daha erken iyileşeceğini söyleyip duruyordu. Ben her ne kadar öyle çok büyük bir düğüne gerek duymasam da Müge bunun hepimize iyi geleceği kanısındaydı. Çünkü benim için sadece Aras olması yeterdi. Bir tek o olsa her şeye değerdi. Sadece ona elimi uzatabiliyor olmam bile benim için akıl almaz bir armağandı zaten. O yüzden nasıl olacağı, nerede olacağı hiç mühim değildi. Ama Müge tüm olanlardan sonra, hepimizin hayatındaki bütün o şeylerden; acılardan, yaralardan, ihanetlerden, kayıplardan sonra, hepimizin kaybettiklerinden sonra buna ihtiyacımız olduğunu düşünüyordu. Güzel bir düğüne... Hepimizin daha mutlu olacağı, mutluluğa inanacağı güzel bir düğün...

Yasemin KokusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin