18/ Anılar ve Tekerrür

5.9K 422 121
                                    

  Ve bu benim yalnız bir kadın Soğuk mevsimin eşiğinde Yeryüzünün kirli varlığını anlamanın başlangıcında Göğün kederli ve yalın ümitsizliğinin

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




Ve bu benim
yalnız bir kadın
Soğuk mevsimin eşiğinde
Yeryüzünün kirli varlığını anlamanın başlangıcında
Göğün kederli ve yalın ümitsizliğinin

Furuğ Ferruhzad

İnsan karanlığa alıştıktan sonra, karanlık onu çepeçevre sarıp yok ettikten sonra, el yordamıyla yaşamaya alışıyordu. Sonrasında gelen aydınlık, küçük bir alev ışık da olsa büyük bir meşale de tutuşsa gözü kör ediyordu. Küçük bir mumla kör olduktan sonra gözlerimi yavaş yavaş açan, gözlerimden ruhuma süzülen şey, iki elimle sımsıkı tutunduğum ve ruhuma bahar bahçeyle gelen şey müzikaldi. Öyle güzeldi ki, o kadar iyi gelmişti ki durmadan dans etmek istiyordum. Parmaklarımın ucunda yükselmek ve döne döne arşa değmek istiyordum. Müziğin ve dansın insan ruhunu bu denli iyileştirebilmesi, taze bir nefes gibi insanın kaburgalarına değmesi nasıl bir mucizeydi.

Aras'ın öfke ve tanımadığım başka duygularla yanan gözlerine aldırmadan Levent'le İzmir'e gelişimin üzerinden beş gün geçmişti. Beş koca gün. Aras hiç gelmemişti. Bir kere bile aramamıştı. Ne yaptığımı, provalarımın nasıl geçtiğini sormamıştı. İyi misin bile dememişti hiç. O kadar bile ilgilenmemişti. Bu durum kalbime derin bir kesik atıyor, ardından durmadan aynı yerden kanayıp duruyordu.

Bütün bunların üstüne neredeyse günde iki kere arayan Tuna sanki sormuşum gibi sürekli Aras'tan bahsetmişti. Aman ne hoş.

Çantamı koluma takıp kapıyı çektim. Çalan telefonu cevapladım hemen kim olduğuna bile bakmadan.

"Katre."

"Tuna, naber?"

"Ne o başkasını mı bekliyordun? Ne ekşi ses o öyle."

Tuna'nın imalı sesine gözlerimi devirdim. "Ne alakası var? Evden çıkıyordum. Hep en kötü zamanlarda arıyorsun."

"Pardon. Bir dahakine aramadan randevu alırım." diye söylendi. Görmüyor olsam da yüzünde eğlenen bir ifade olduğuna emindim. "Daha yeni mi çıkıyorsun ayrıca? Geç kalacaksın."

"Geliyorum işte, Tuna. Acelem mi var?"

Ardından bir yerlerden gelen zil sesinden sonra Tuna telefonu kendinden uzaklaştırıp birileriyle konuşmaya başladı. Evin içinde giderek artan seslerle kaşlarımı çattım. "Ne oluyor?"

"Ağabeylerin geldi." dedi yavaşça. "Seni bekleyeceklermiş."

Yüzümde şaşkın bir ifadeyle arabayı çalıştırdım. Bu saatte, birdenbire eve gitmelerini gerektirecek ne olabilirdi ki? Sonunda Bodrum'a vardığımda vakit gece yarısına yaklaşıyordu.

Kapıyı açan Müge tereddütle nefes aldı. Salona doğru kaş göz işaretleri yaptı. "Serhat gelmiş. Çok sinirli gibi. Anlayamadım."

Hafifçe gülümsedim. "Bana mı? Bu çok saçma."

Yasemin KokusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin