En acısını sevgilim en acısını
tadayım istedin:En acısı buydu.
Birhan Keskin
2012 / Haziran
Omzumdan dökülen saçlarımı çekiştirip ofladım. Bir ömür geçmişti sanki ama zaman bir türlü geçmemişti. Akreple yelkovan öylece takılıp kalmış fakat benim ömrüm durmadan tükenmişti. Ömrümden seneler eksilmişti. Onu beklediğim her an güzeldi de bu akşam sanki mahşere denkti. O geceden sonra göğsüme oturan o korkunç, o kötücül ve yaban ağrı hiç geçmemiş, giderek büyümüştü. Keşke diyordum durmadan, keşke Gonca'yı hiç tanımamış olsaydık. Keşke doğum gününe adım atmamış olsaydık. Ne kadar saçmaydı.
Başımı sallayıp kendi kendime güldüm. Şaşkın gibi davranıyordum. Kendi kendime yazdığım şeylere inanıyordum. Sanki çektiğim acılar yetmiyormuş gibi, dahasına ihtiyacım varmış gibi felaket senaryoları üretip duruyordum.
O aşk ki insanı ne hallere koyuyordu. Yapmam dediği neleri yaptırıyordu. Ah. Öyleydi ki içimde büyüyor, içime sığmıyordu. Duvarlara, kapılara çarparak sokaklara taşıyordu. Kaldırımlarda ilerliyordu, yollarda ilerliyordu. Sokak lambalarının altında duruyordu geceleri. Karanlıkta bir şehri sokak lambaları mı aydınlatırdı yoksa aşk mı? Bence aşk. Ama durduğu yerde duramıyordu ki. Caddelere yayılıyor bir şehri kaplıyordu. Koca bir şehir oluyordu aşk. Koskoca bir şehir oluyordu aşkım. İstanbul oluyordu, İstanbul kokuyordu. Boğazda duruyor ve ardından boğuluyordu. Kızkulesinde oturuyor ve hep Galata'ya ağlıyordu. İkisi nasıl imkansızsa, ikisi nasıl olmayacaksa; biz de öyle imkansızdık, o kadar olamazdık.
Derin bir nefes alıp sıkıntıyla verdim. Hala gelmemişti. Gün gece yarısını devirmişti ama o gelmemişti. Nerede olabileceğini düşünüyordum. Hangi sokak lambası onunla aydınlanıyordu? Sonra kimlerle olduğu sorusu kurcalıyordu beynimi. Kimler onunla kamaşıyordu? Kıskançlık kara bir nehir gibi dolaşıyordu damarlarımda. Ağzımı açsam, aralasam dudaklarımı yüzümü ise boyayacaktı içimdeki duman. Saçlarıma kokusu siniyordu.
Ama gelecekti. Ne olursa olsun dönecekti. Ne kadar uzağa giderse gitsin yine bana dönecekti. Biliyordum. Ve bunu bilmek bütün yaralarımı sarıyordu. Pencereye yaklaşıp camdan dışarı baktım. Taze hava yüzüme vurup saçlarımla oynaştı. Rüzgar kokusunu taşıyordu. Rüzgar kokusunu alıyor, yüzüme vuruyordu. Alt dudağımı ısırıp gülümsedim. Gelmişti.
Aynı anda arkamda bir yerlerden dinlemeye doyamadığım sesini duydum.
"Katre."
Adımın dudaklarından dökülmesi nasıl yakıcı bir hazdı. Adım en çok onun sesine yakışıyordu. Aynı zamanda adım en çok onun sesinde emanet gibi duruyordu. Adımı söylemesi kalbime hançer gibi saplanıyordu. Ona doğru dönüp gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasemin Kokusu
RomansaHep onu sevdim. Ama kabul etmem gereken tek gerçek vardı; Aras başkasının vahasıydı. Onda hüküm süren, onda çiçek açacak olan başkasıydı. Aras bana çiçek açtıramazdı, Aras ruhumun çölünü yeşile bürümekten uzaktı. Çünkü o bütün suyunu, tüm havasını t...