28/ Ağlamak Ruhu Yıkamaktır

6.2K 407 46
                                    

Ben senin sınırlı gövden ileBeni sonsuz sarmanı diledim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ben senin sınırlı gövden ile
Beni sonsuz sarmanı diledim.  

Birhan Keskin

Gözlerimi kısıp dumanları tüten bardağı karıştırdım. Damağımda dahi hissettiğim kahve kokusu beni rahatlatıyordu. Sabahın erken saatlerinde yaşadığım onca gerilime, heyecana, hüzne ve umuda rağmen... Ya da emin olamıyordum aslında. Belki de içimin bu denli rahatlamış olmasının nedeni anlatmış olmamdı. Yıllardır içimde tuttuğum, sakladığım, üzerini örtüp yatağıma gizlediğim, kilitli kutulara koyup sandıklara kaldırdığım her şeyi elimden geldiğince, dilimin döndüğü son kuvvetle ona anlatmıştım. Yasemin'e fütursuzca haykırmıştım. Ruhumda eksilen yüklerin sebebini buna bağlamak geliyordu içimden. Çünkü söyleyememek acıydı, söylemek daha beterdi evet. Ama sonrasında rahatlayabiliyor, derin bir nefese varabiliyordum. Bu kez onu solumadan, o kokudan yoksun titrek bir nefesle sarhoş oldum.

Kaşığı tabağın yanına bırakıp iç çektim. Bekçi alyansı avcuma bıraktıktan sonraki halim dönüyordu gözlerimin önünde. Perişanlıktan şaşkınlığa sürüklenen, kırık umudunu yeşertmeye çalışan bir kadın... Bu kadarını ona vermem gerektiğini kabul etmiştim kendi eksikliğimde. Aras şayet Yasemin'de kalmasını uygun gördüyse aksi için çaba sarf etmek haddim değildi. O yüzden ona ait olan, içine adı kazınmış alyansı toprağına bıraktım ben de yeniden. Bu kez kimsenin oradan çıkarmamasını dileyerek... Yasemin diyordum, kendimi rahatlatma ritüeli değildi bu. Keza o da zaten biliyordu. Yıllardan beri ilk defa kavgam son bulmuş gibi hissediyordum. Hoş anılar terk etmezdi insanı. Lakin gelecek korkusu sonsuzlukta tükeniyordu.

Yorgunca etrafıma bakındım. Deniz içindekileri dökmek için kıyıya vuruyordu. Ilık bir rüzgar denizden yüzüme esiyor, saçlarımı dalgalandırıyordu. Yosun kokusunu içime çekip hafifçe gülümsedim. Yarım kalmış kahveyi masada bırakıp çıkışa doğru yürümeye başladım. Bir devri kapatmıştım ömrümde, bir çağ atlamıştı ruhum. Arabama doğru yürürken saatin kaç olduğundan bihaberdim. Ama o anda çalan telefonum bana yokluğumun fark edildiğini haykırdı. Çantamdan telefonu çıkarıp cevaplama tuşuna bastım.

"Efendim Tuna."

"Neredesin sen? Oh yani izin günün diye hemen sabahın köründe kaç git. Biz de döne dolaşa seni arayalım sonra. Bu kadar mı bıktın kızım bizden?"

Söylevini yüzümde küçük bir gülümsemeyle dinledim. Bugün kasvet öylesine çökmüştü üzerime. Bir tutum neşe kırıntısına muhtaçtım. Arabaya girip anahtarı kontağa soktum. "Tuna arada nefes al, lütfen."

Telefonu yerine takıp hoparlöre alırken arabayı çalıştırdım. Tuna'nın isyan kokan sesi tüm arabaya dalga dalga yayıldı aynı anda. "Araba mı o?"

"Evet."

Ahizeyi kapatıp yanında birileriyle konuştu. "Nereye gittin arabayla?"

Gözlerimi devirdim. Allah'ım neden herkes bu kadar meraklıydı? "Ne çok soru soruyorsun Tuna."

Yasemin KokusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin