32/ Gündönümü

5.2K 426 44
                                    


Adını andığımda sıcak akıyor bütün nehirlerDünyayı dolduran sözü olduran o

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Adını andığımda sıcak akıyor bütün nehirler
Dünyayı dolduran sözü olduran o.
Ve ben ne desem şimdi, benden değiller.
Hâlâ soruyor musun bana âşk ne demek;
O en "bir" ve "tam" olana yürümek.

Birhan Keskin

İnsan her daim yanabilirdi. Yanıyordu. Sanıyordum ki insan yanmak üzere yaratılmıştı. Ne garip çelişkiydi Allah'ım, ne büyük ıstıraptı. Kendimizden kaçamıyorduk ya asıl o ateştendi kaçamayışımız. Herkes kendi yangınına nasıl koşardı böyle dolu dizgin? Herkes kendi kül oluşuna bu denli sevdalanır mıydı, küllerini okşar mıydı parmak uçları tutuşarak? Herkes benim gibi seviyor muydu sahi? Hepsi birden böyle yanıyor muydu?

Göğsümde tomurcuklanan ve açmak için bir iz, bir yol, bir işaret bekleyen o çiçeklerden gözlerimi kaçırdım. İnsanın içi en derin uçurumdur. Kendi içime düşmekten korktuğumdan kendimden gözlerimi kaçırdım. Aras park ederken ben de kırmızı güllere uzandım. Onları burada bırakamazdım. Dolunayın aydınlatmak için çabaladığı bahçeye çıktım. "Kimse gelmemiş mi?"

Önce bana sonra elimdeki çiçeklere baktı Aras dikkatle. Gözlerinde bir deniz dalgalandı. Ay ışığı gözlerinin içine vuruyor, gözünün elasını harelendiriyordu. Giderek açılan ve durmadan koyulaşan bir tonla büyüyordu gözleri. Sevgi dolu bir tebessüm yüzünün tam ortasına oturdu. Buketi göğsüme bastırıp eve doğru yürüdüm. Arkamdan geldiğini duyuyordum. Daha doğrusu tüm hücrelerimle hissediyordum. Bütün varlığım ayaklanmış bekliyordu. Gelmesini bekliyordu. "Yemeğe falan gitmişlerdir." diye mırıldandı. Bunun onun için olasılık olmadığını, emin olduğu bir şey olduğunu sesinin kırıntılarından bile çıkarabilirdim. Pekâlâ, anladım da. İçlerinden biri, muhakkak ki Tuna, arayıp haber vermiş olmalıydı. Hatta ikimiz burada yalnız, ikimiz burada çok kalalım diye herkesi zorla götürmüş olmalıydı. Derin bir nefes alıp verdim heyecanımın iz düşümüyle. Korku diyerek açıklayamazdım hislerimi. Nerede olduğuna bakmak için arkama döndüm. Ama bunu yapmadan önce keşke düşünecek vaktim olsaydı, keşke biraz daha dinlemiş olsaydım. Keşke önce biraz soluklansaydım ve kokusunu duysaydım. Hayır, keşke daha önce dönmüş olsaydım. Döndüğüm an yüz yüze, göz göze geldik. O kadar yakındı ki yüzü yalnızca gözleri beni ateşe verebilirdi. Bakışlarının değdiği yerden ucundan tutuşturulan mektup gibi yanmaya başlayacaktım. Aramızdaki buket, kucağımda sımsıkı sarıldığım buket Aras'ın göğsüne yaslanmıştı. Kaşlarını kaldırdı yavaşça. Güllerin koluma dokunan kısımlarına baktı. "İyi ki dikenleri yok." Sesi o kadar ciddiydi ki, öyle mühim bir şeyden bahsediyor gibiydi ki bir an dikenleri düşünmek zorunda kaldım. Güller ve dikenleri...

Başımı salladım tutukça. "Evet, diken... Dikeni yokmuş."

Hafifçe gülümsedi. Gülüşü yüzüne bir kelebek konmuş gibi titredi. "Kaçıyorsun." dedi yavaşça, "Neden?"

Yasemin KokusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin