Kuzey'den...
İkisi de susmuş sadece bana bakıyorlardı. Ne Mert. Ne Semih . İkisi de bişey demiyorlardı. Semih'in yanına gittim. "Semih sana soruyorum Derin nerde? " yine sustu. Çıldırıcam. "Konuşsana lan! Söyle hadi. O ölmedi de. İyi seni bekliyor de ." susmaya devam etti. Artık sabrım da taşmak üzereydi. Sinirle Semih'e yumruk attım "Susma lan. Susma! Konuş! " diye kükredim.
"Bu şerefsiz geldiğimizde burdaydı ama Derin yoktu. Etrafa bakmaları için çocukları gönderdik. " dedi. Ne demek yoktu. Dayım'a döndüm o anki sinirle. "O silah sesi neydi? Nerde Derin ?" yüzü kan içinde kalmıştı ama yine de iğrenç bir sırıtışla cevap verdi.
"Sende duydun işte silahı. Üzgünüm onun ölüsünü size vermeyi düşünmüyorum. Artık tüm şehri mi kazarsınız naparsınız bilmem. Bulursunuz ölüsünü. "
Bu kelimeler gerilmeme sebep oldu. Daha da mümkünmüş gibi. Kaskatı kesildim. "Ne ölüsü lan. Doğruyu söyle! " diye bağırdım tüm gücümle. Kahkaha attı. "Doğruyu duydun zaten. İş benim olmadı ama eminim bu acı ömür boyu hepinize yeter. " demesiyle yumruk atmam bir oldu. Tekmelemeye başladım. Kafasından tutarak yerden kaldırdım ve duvara yasladım. Peşi sıra yumruklar atmaya başladım. Yüzü kan içinde kalmıştı. Umrumda mıydı? O benim Can'ıma zarar vermişti. Daha da sinirlendim. Artık dik tutamadığı başını aldım ve birkaç kez duvara vurdum. Bayıldığında yere fırlattım. Bu şerefsizin adamlarına döndüm. Bir tanesi vardı. En az iki kişi olmaları lazımdı. " Derin nerde ?" dediğimde başını önüne eğdi. "Nerde lan. Noldu ona? " diye kükredim. Sıçradı. "Valla abi Mustafa beyin dediği doğru." iyice sinirlendim. Ona da bir yumruk attım. Ama o bana lazımdı. "Götürün şunları her zamanki yere. Sakın kaçırıyım falan demeyin. " dedim. Odadan çıkardılar. Hemen telefonumu çıkardım. Bizim adamları aradum ve buranın etrafındaki her yeri karış karış aramalarını söyledim.
Arabayı bizim mekana sürerken Semihler de arkamdan geliyordu. Aklımda tek birşey vardı. DERİN. Nerdeydi şimdi? Ne haldeydi? Nasıldı? Ve bin tane soru. Ona bişeyin olduğu düşüncesi bile nefesimi kesiyordu. Ama şimdi o itlerden Derin 'in yerini öğrenmem gerekiyordu. Nerdesin be Derin?
......
"Konuş lan Anlat herşeyi!" diye bağırdım sandalyeye bir tekme atarken. "Tamam abi. Valla anlatıcam. " sakin olmaya çalışarak karşısına oturdum. "Başla! "
"Seninle konuştu en son Mustafa Bey. Sonra benim yanımdaki çocuğa Derin'i öldür gibisinden bişey dedi. Çocuk tek gitti. Sonra silah sesi geldi. Çocuk odadan çıktığında kucağında Derin Hanım vardı.Üzeri kanlıydı. Beni göndermedi çocuğa gidip gömmesini yada Denize atmasını söyledi. Sonra zaten o gittikten 15-20 dakika sonra Semihler geldi." dedi.
Duyduklarımla öylece kalmıştım. Nefes alamıyordum. Benim canımdan sakındığım Derin'ime nasıl yapabilmişlerdi bunu. Belimdeki silahı aldım. Yaşamalarına gerek var mıydı? Bu çocuk belki işime yarardı ama Mustafa piçinin artık nefes almasına gerek yoktu. Silahı ona doğrulttum. Semih geldi ve silahı tuttu. "Sence çok kolay bir ölüm olmaz mı bu? " dediginde başımı ona çevirdim. Yapma cümleleri beklerken bunu demesi şaşırtmıştı. Silahı indirdim. Haklıydı. Hemen ordan çıktım ve arabama bindim.
200 'le gidiyordum. Geçmiyordu iste. İçimdeki bu şey geçmiyordu. Kalbimin sızısı geçmiyordu. Zaten nasıl geçebilirdi ki? Benim hayatımı değiştiren insan yoktu şu an. Hemde benim yüzümden. Düşündükçe daha da basmaya başladım gazı. O'nsuz olabilir miyim? O yokken ben neyim ki? Akmaması için direndiğim gözyaşları yüzünden heryer buğuluydu. Önümü düzgün göremiyordum. Yüzüme gelen ışıkla gözlerim daha da kamaştı ve korna sesleri.... Son anda üzerime gelen kamyona çarpmaktan kurtuldum. Arabayı durduğumda detin bir nefes aldım. Derin nefes... Derin....
Tabi buna nefes almak denilirse. İnsanlar oksijenle yaşarlar. Benim oksienim Derin'in kokusu. O yokken nefes alamıyorum.
.....
Elimdeki biradan bir yudum daha aldım. 6. Şişemdi. Sarhoş olabilen biri değildim. Normal şartlarda hiçbir zaman olamazdım zaten. Şimdi yavaş yavaş sarhoş olmaya başlamıştım.
İleriye baktım. Deniz vardı. DERİN bir deniz... Ay ışığında gökteki yıldızlar oraya yansıyordu ve parlıyordu. Derin gibi... Çalan telefonumu cebimden çıkardım. "Ne var?" "Kuzey Bey o civardaki her yeri karış karış aradık ama Derin Hanıma dair hiçbir iz bulamadık. " yoktu. Ons dair hiçbir iz... "Emin misiniz? "Diye sordum umutla. "Evet Kuzey Bey. Hatta çoğu yere iki kez baktık ama yok. " "Çevredeki denize çıkan heryere bakın. Denize de bakın. " dedim ve telefonu kapattım. Gerekirse tüm denize bakılacaktı. Derin bulunmak zorundaydı. Gözlerimi kapattım.
Derin ortaya çıkacaktı. Hatta sonra gelip "kıymetimi bilin bak. Beni ne kadar çok seviyorsunuz" diyecekti. Bende ona sarılıp saçından öpecektim. Ona sadece sarılmayacaktım. Sımsıkı sarılacaktım ve asla bırakmayacaktım. Yanımdan hiç ayırmayacaktım.
Gözlerimi açtım ve acıyla gülümsedim. Olacakmıydı bunlar? Derin gelecek miydi? Tabiki gelecek. Onu özledim. Onu çok özledim.
Şişeyi bırakıp arabayı çalıştırdım. Kaldığımız yere sürdüm. Yarın herşeyin icabına bakacağım. Önce Derin'i bulucam sonra Mustafayı öldürücem acı çektirerek. Daha sonra Derinle sadece onun ve benim olduğum hayatıma devam ediceğim. Otelin önüne geldiğimde arabadan inip içeri girdim. Odaya girdiğimde üzerimdekileri değiştirmek için banyoya girdim. Yeni kıyafet almak için çantamı açtım. Çantanın ön tarafındaki kitaba baktım. Derin vermişti bu kitabı bana. En sevdiği kitaplardandı ve beğendiği heryeri çizmişti. Elime aldım kitabı. Franz Kafka- Milena'ya Mektuplar.... Kitap hakkında sadece Kafka'nın Milenayı çk sevdiğini biliyordum. Sayfaları karıştırırken bir yer açıldı. Sayfaların arasında siyah kağıda yazılmış birşey vardı.
"Kuzey,
Sana bu kitabı veriyorum ama okuyacağından emin değilim. Okumazsın büyük ihtimalle. Eğer şu an bu yazıyı okuyorsan demekki kitabı incelemeyi akıl etmişsin. Sana söylemek istediklerim var. Ben sevgimi her zaman heryerde dile getiren biri değilim. Ama seni çok seviyorum. Her saniye bunu söylemek istiyorum. Sen benim hayatımın bir kısmını değil tamamını kaplıyorsun nerdeyse. Şikayetçi miyim? Tabiki değilim. Sadece iki şeyi unutma...
1-Sens herşeyden çok sevdiğim,
2-Seni asla bırakmayacağım.... "
Gözümden hızla akan yaşı elimle hemen sildim. O da demişti. Seni asla bırakmayacağım. Bırakmaz o beni. Eminim bırakmaz! Bırakmayacak...
Üç Hafta Sonra...
"Ne demek bulamadık? Bulacaksınız. Eşek gibi bulacaksınız. " diye bağırdım dalgıç mıdır nedir. Derini denizde arayan ama bulamadıklarını söyleyen adamlara. Adam umutsuzca başını salladı. "Sıçarım yaptığınız işe... " dedikten sonra Deniz'e atladım. Derinlere indim. En derinlere. Her tarafa baktım. Yoktu. Hiçbiryerde yoktu. Denizden çıktım. Zorla. Yaklaşık 3 saat Denizin her yerine baktım.
Bir haftadır bakılmadık yer kalmamıştı şehirde. Heryer didik didik aranmıştı ama ne Derin ne de ona ulaşabileceğimiz bir iz bulunmamıştı. Semih yanıma geldi. "Kuzey yeter artık. Bizde Derin' in bulunması için uğraşıyoruz ama yok işte. " dediğiyle ona döndüm. "Ne demek yok işte? Bulunacak. Bulunmak zorunda. "Diye bağırdım. "Ben onun abisi sayılırım en az senin kadar bende onu düşünüyorum ama artık kendimizi kandırmayalım. Yok işte heryere baktık. Mustafa doğru söylüyor belki de. Gerçekten o çocuğa Derin'i öldürmesini söyledi. "Dedi. İnanamaz şekilde ona bakıyordum. Benimle birlikte Derin i arayan onu bulmak için en çok uğraşan oydu. Belli ki o da artık ümidi kesmişti. Herkes gibi. "Abisiyim diyorsun ama yaptığına bak. Brn vazgeçmiyorum. Derin ölmedi. Hala yaşıyor. Sen de onların yanına git. Ben onu bulmadan vazgeçmeyeceğim. " dedim ve arabaya bindim. Eve gittim ve üzerimi değiştirip yatağa uzandım. Artık gözlerim kapanmaya başlamıştı. Üç haftadır toplasan 3 saat uyumamışımdır. Göz kapaklarımın kapanmasını engelleyemeyerek gözlerimi kapattım.
Yanağıma dokunan bir elle uyandım ve hemen gözlerimi açtım. O'ydu. Derin'di. Gelmişti işte. Dediği gibi beni bırakmamıştı.
"Seni asla bırakmayacağım demiştim. "Dedi ve gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~İMKANSIZ~
FanficBirbirini kırarak ve inciterek tanıyan ve zamanla birbirine yaklaşan tabi bu zaman içinde birbirini paramparça edenlerin hikayesi! Eminim bu kitapta kendinizden bir parça bulacaksınız. HADİ OKUYUN BAKALIM ;)
