Bölüm 8

2.7K 115 13
                                        

Hava serindi son bahar ayak seslerini hissettirmeye  baslamıştı uzaktan. Üzerimde ince şala daha çok sarıldım. Elimdeki romanı okumaya devam ediyordum. Odamda balkonun bulunması benim için büyük şanstı bu evde boğulduğum zamanlar kendimi son günlerde buraya atar olmuştum. Ufak bir sedir vardı. Oldukça canım sıkılıyordu. Düğünün ertelenmesi de canımı sıkan baska bir olaydı. Damadı kuvvacılarla bağlantısı olduğunu söyleyip düğün masasından apar topar kaldırıp tutuklamışlardı. Bunu yapan ise Teğmen Leondan başkası degildi. Sanki günler çuvala girmişti. Gelinin yüzündeki hayal kırıklığını unuyamacaktım. Onun kim olduğunu çözemiyordum. Ne yapmaya çalıştığını çözemediğim gibi bana bazen çok içten davranıyor bazense gözlerinin içinde buz kalpli birini görüyordum. Üç günde sadece iki kez karşılaşmıştık. Merak ediyordum. Etmemem gerektiğini bile bile merak ediyordum. Derin bir nefes alarak kitabıma devam ettim. Bağırış seslerini duyunca yerimde doğruldum. Leon kapı önündeki askerlere hiddetle bir şeyler söylüyordu. Dediklerini anlayamasam da onlara sağlam bir azar çektiğini hissetmiştim. Öfkeli gözleri beni bulduğunda bir adım geri atmamak için demirlere tutundum. Uzaktaydı lakin gece karanlığında çakmak çakmak bakan sinirli kahverengileri fark etmemek imkansızdı. Az önce azarladığı asker de bana doğru bakınca bakışlarımı ona çevirdim, Leon eli ile askeri omzundan ittirene kadar. Bu merasim fazla uzamıştı. Omzumu silkip yerime uzandım. Kim bilir neye sinirlenip hıncını zavallı askerden çıkarmıştı. Balkon kapısının hızla açılmasıyla sıçradım. Elimdeki kitabı kaldığım yerin kaybolmaması adına ters çevirip sedirin üzerine bıraktım.

"Hilal!"

"Ne oluyorsunuz insan bir kapıyı çalar."

Sinirle soludu.

"Esas sen ne yaptığını sanıyorsun?"

"Kitap okuyordum, siz bölene kadar."

Sedirin üzerindeki kitabı kaldırdım beni çekiştirmeye başladı. "İçeri gir."

"Sizene  yahu gece gece çattık." Kolumu kurtarıp karşısına geçip tekrar oturdum. Inat değil miydi?

"Sana içeri geç dedim."

"Bende sizene dedim. Kitabımı da nerede okuyacağıma karışacak değilsiniz!"

Önce geceliğımin açıkta bıraktı bacaklarıma sonra bakıp buz gibi bir ses ile tıslarcasına konuştu.

"Aşağıdaki askerlerin vücudunla ilgili daha fazla hayal kurmasını mı istiyorsun!" Eli ile omuzlarımdaki şalı çekiştirip bacaklarıma doğru kaymasını sağladı. Ince askılı üstümle kalakalmıştım. Goźleri göğüslerimde oyalandı. Bakışkarını kaçırıp sinirle dudaklarını yaladı. "Tanrı aşkın bu halde balkona çıkarken aklın neredeydi senin!"

Onun yüzü sinirden benim yüzüm ise utançtan kıpkırmızı olmuştu. Şalı omuzlarıma dolayıp hızla içeri girdim. Peşi sıra içeri girip perdeyi çekti.

"Birdaha asla bu halde çıkmayacaksın."

"Meraklısı değilim. Hem ayrıca ben ne yaptığımı biliyorum. Sizden akıl almama lüzum yok."

"Evet biliyorsun ya küçük hanım öyle kitaba kaptırmışki kendini ona bakarak iç geçiren  iki askeri fark etmiyor. Çıldıracağım Hilal halâ inat ediyorsun!"

"Karanlıktı tamam mı? Nereden bilebilirim. Benim orda olduğumu bile fark etmezler sandım." Sonunda öfkeli kahverengileri dinginleşmişti. Üzerime doğru geliyordu olduğum yerde kaldım. Eli saçlarımı bulduğunda iç çekmemek için kendimi zor tuttum.

"Bu altın sarısı saçlar."  Parmakları yanağımın üzerinde gezindiğinde  nefesimi tutmuştum. "Ay ışığını kıskandıracak beyaz teninin, fark edilmeyeceğini nasıl düşünürsün."

....

Leon

Yorucu gecen günün ardından  nihayet konağa varabilmiştim. Atımı kapıdaki askere teslim edip  bahçe kapısından içeriye girdim. Az ilerde iki asker yukarıya doğru bakıp bir şeyler konuşuyorlardı. Başımı kaldırdığımda bakışların odağındaki ismin Hilal olduğunu anladım. Saçları ve beyaz geceliginin etekleri rüzgarda savruluyordu. Rönesans tablosu gibiydi. Balzak'ın Vadideki beyaz zambaklarından biri gibiydi. Karanlığın içinde geceye meydan okurcasına tüm ihtişamı ile duruyordu. Beni bu manzaradan ayıran duyduğum çirkin sözler oldu.

"Çok ateşli değil mi?"

"Insanın aklını basından alacak kadar. Aklını nerelere götürdüğü mağlum." Gülüşmelerine tiksinti ile baktım.

"Albayın kızı olmasa coktan yatağıma atmıştım gecen faytona binerken gördüm örtüsünün altında saklamaya çalıştığı dolgun kalçaları var."

"Asker!"

"T-teğmenim"

"Ne oluyor burada."

"Biz nöbet tutuyorduk."

"Demek nöbet tutuyorsunuz. Ne nöbeti bu! Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz!"

💥💥 devam edecek...

TEĞMENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin