Hilal, trenin çıkardığı sesler eşliğinde işgalin bile güzelliğini örtemediği manzarayı izliyordu. Burnundan çıkan nefesi cama buğu yapıyor genç kadın parmak uçlarıyla narin şekiller çiziyordu. Bir çiçek bazense bir kuş.. Kaldıkları kompartman da sadece Yavuz ve ikisi vardı. Yavuz öğretim üyesi olarak yola çıkıyordu. Miralay Cevdet ve bir kaç üst kademe subay ile görüşülmüş Yavuz'un Istanbul'da Ingiliz isgal kuvvetleri mensupları ile yakin ilişkiler icerisinde olmasına karar verilmişti. Hilal ise Izmir'den kaçmak adına onunla birlikteydi. Iyiden iyiye belli olan karnı ortalarda olmayan kocası daha dogrusu onu bırakıp giden Yunan subayı olan kocası. Izmir de kalsaydı akıbetini biliyordu. Arkasında desteği olsa bir lahza bile düşünmez kalırdı da o sabah annesi ve ablasının konuşmaları, Yıldız'ın bitmek bilmeyen kıskançlıkları. Ablasının mizacını cok iyi taniyordu olasi bir damarına basma anında Vasili ya da baska birilerine kendisini gambazlamaktan gocunmazdı. Annesi kızmaktan başka bir sey yapmıyordu. Babası garip bir şekilde üzerine titriyordu Leon ile ilgili malumat almaya çabaladığını biliyordu ama yoktu ışte kayıplara karışmıştı. Matbaa tayfasını can yoldaşlarını ve pamuk babannesini arkada bırakmak çok zor olmuştu. Cezmi Osman Haydar Lütfi hepsine defalarca sarılmış onlara Istanbul'a gittiğini söylemiş ve bunu bir sır olarak saklamarını rica etmişti. Şimdi eli karnında yavaşça ayağa kalkmıştı. Yavuz'u uyandırmamaya çalışarak sürgülü olan kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Trenin koridorunda yürüyerek en arkasındaki demirlere yaslandı. Izmir'den geride bir aile ve bir sevgili bırakmıştı.
***
"Yıldız, kardeşin daha gelmedi mi?""Gelmedi babaanne."
"Nerde kaldı bu kız çıkalı kaç saat oldu hava kararır."
"Ne bileyim ben babaanne bekçisimiyim Hilal'in."
"Gel otur yanıma. Neden böyle yapıyorsun be kızım kardeşin o senin canından kanından."
"Benim bir sey yaptığım yok." Demisti aksi bir sesle.
"Yapma böyle cok üzüyorsun onu."
"Ben onun aptallığına kızıyorum. Leon ile evlendi de noldu? Elinde tutamadı adamı. Ama o Leon'a da yazıklar olsun bir başına bıraktı kızı burda defolup gitti simdi biz uğraşıyoruz. Hepiniz benden beklerdiniz böyle bir şeyi ama o pek sevgili torunun hepinizi çiğnedi de gelin gitti o konağa, ben yapsam eve bile almazdınız ama Hilal kıymetliniz yine."
"Ah be kızım senin bu kötü huyunu napacagız? Hilal ister miydi böyle olsun sana aynısı olsa farklı mı davranacaktık sanırsın."
"Neyse ne ben gidip çorbaya bakayım annem gelir birazdan."
Yıldız babaannesinin doğruyu söylediğini biliyordu bilmesine fitratından gelen huyuna hakim olamıyordu. Esasen başta Hilal'i hic kıskanmamış hatta Leon ile ikisine destek vermişti. Kendi mutsuzluğu yanında Hilal'in mutluluğunu gördükçe görmezden geldiği duyguları su yüzüne çıkmış rüzgar ters taraftan esmeye başladıkça Hilal'e olan hıncını çıkarmak için fırsat bulmuştu.
Cevdet sandalyenin bir köşesine çökmüştü Yıldız sofranın başında oturmuş oylece bakır çorba tenceresine bakiyordu. Hasibe ve Azize camın önüne adeta tünemişler gözleri yolda kalmıştı. Gece olmasına rağmen Hilal daha gelmemişti.
"Gitti bu kız." demisti Hasibe ana. "Hali hal değildi, gitti."
"Gelir birazdan ana arkadaşlarına takılmıştır belki. Azize bir şey desene. Neden gitsin kimi var o halde nereye gidecek. Gelir benim kızım."
Hasibe Yıldız ve Azizeye göz ucuyla bakmıştı nedenleri ortadaydı. Biri kıskançliktan diğeri de etraf ne der diye düşünmekten Hilal'i hırpalamışlardı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEĞMEN
FanfictionDizi ile Paralel çokça da bağımsızdır... Hilal ve Leonidas'ın birbirini bulma hikayesi.