Süpriiiiiiiiiiz :) Upuzuuun bir bölüm oldu. İyi okumalar canlarım :)
Ertesi gün Azize Cevdet ve kendini yolcu listesine katan Leon İstanbul'a hareket eden ilk trene binmişlerdi. Hasibe Hanım yaşından mütevellit olayların dışında tutulmuştu. Kadıncağızın hiç bir şeyden haberi yoktu. Yıldız kendini bende geleceğim diye parçalasa da Azize hastanede yerini ona bırakmıştı. Duruma göre Yıldız ve Ali Kemal birlikte yola çıkacaklardı. Leon kendilerine tahsis edilen bölümde başını cama yaslamıştı. Dışarıdan biri onun manzarayı seyre daldığını düşünebilirdi. İçinde fırtınalar koparken gözü hiçbir şeyi görmüyordu. Kendisine işkence gibi gelen yolcuğun bir an önce bitmesi ve deniz gözlüsüne kavuşabilmek için durmadan dua ediyordu. Tren kaç güne varırdı oraya. Gittiğinde küçüğü orada olur muydu? Onu bırakıp gitmezdi buna o kötülüğü yapamazdı. Hem kendisi yüzünden o hale düşmüştü. İçindeki suçluluk duygusu git gide büyüyordu. Araları bozulmasa teyzesinin yanına gitmeyecek virüs kapmayacak hastalanmayacaktı. Azize Hanım'a kaydı gözleri göz yaşı dinmemişti kadının. Cevdet Bey ise elleri ile oynuyordu her sıkıntıya düştüğü zamandaki olduğu gibi.
İstanbul'da iki katlı evin bahçesinde iki küçük çocuk ses çıkarmamaya çalışarak oynuyordu. Biri on yaşında olan esmer yeşil gözlü bir oğlan diğeri henüz beş yaşına yeni girmiş bıcır bıcır kumral ela gözlü kız çocuğuydu. Hatice Hanım Hilal'in üst katta deniz gören odasındaydı. Uyuyan yiğeninin üzerini örtüp alnına sevgi dolu öpücük kondurdu. Yüzünde sinsi bir gülümseme ile pencereden yola baktı genç kadın.
Nihayet iki gün süren yolculuk sona ermişti. Sabaha yedi sularında varmışlardı Osmanlı'nın başkentine. Leon efsanelerine konu olmuş şehri incelemiyordu bile. Kostantinapolis umrunda değildi. Onun tek gayesi sevdiğinin yanına varmaktı. Bavulların bir tanesi kaptığı gibi aşağıya indi. Geleceklerini haber edemeden yola çıkan aileyi garda karşılayan kimse yoktu lakin Azize Hanım hem evi biliyor hem de elindeki adrese güveniyordu. Leon siyah takımının şapkasını başına geçirip çoktan fayton aramaya başlamıştı. Burası mahşer meydanı gibiydi. Her milletten insanın yolu kesişmişti. Değişik giyimli insanlar.. Bir yanda sarıklı cübbeliler, kara çarşaflılar diğer tarafta şık giyimli şapkalı Avrupalılar. Kumaş taşıyan Acemler. Hayvanlar kuşlar tavuklar... İnsanlara çarpa çarpa çıkışa ulaşmayı sürdürdü. Arkasından küfür edenleri duymamaya çalıştı. Kimseyle uğraşacak gücü yoktu omuzlarının üzerinden geriye baktığında on on beş adım ardından kendilerini takip eden anne babayı gördü. Üstü açık faytona yerleştiklerinde kısa sürede yeşil boyalı geniş bahçeli evin sokağına ulaştılar. Araba yokuş yukarı çakamayınca yürümeye başladılar. Çocuklar evlerinin önünde duran yabancı iki erkek ile birbirlerine baktılar. Ömer kardeşi Nihan'ın elinden tutarken Nihan kocaman ela gözlerini kırpıştırdı. Azize eteklerini toplayarak içeri doğru koştu bacaklarına dolanan Ömer ile yarım bir gülümseme bahşetti.
"Teyzecim hoş geldin." Azize eğilip sıcacık öptü yiğenini.
"Hoşbulduk yavrum."
Küçük kız durumdan memnun olmadığını gösterdi dudaklarını büzerek. Kimse onunla ilgilenmemişti pembe elbisesinin eteklerini tuttu. Ömer gülerek kardeşi Nihan'ı gösterdi göz ucuyla. Azize son kalan takati ile çocuklara sıcak davranmaya çalışıyordu.
"Teğmen gidip faytonda kalan bavulu alır mısın?"
Leon başını sallayarak Cevdet'i onayladı. Yokuş yukarı aşağıya inmeye başladı, yokuşun yarısına kadar bavulu getiren ton ton arabacıya yüklü miktar bahşiş bırakıp başı önünde tırmandı yokuş yukarı. Adımlarını olabildiğince yavaşlattı hem o evden içeri girmek istiyor hem istemiyordu. Hem hasret hem korku. Vaziyetinin kötü olduğunu bildiği Hilal'i görmeye hazır mıydı? Değildi hiç bir vakitte olmayacaktı. Bahçede kimsenin olmadığını gördü. Kendisi için açık bırakılan kapıdan anladı içeri girdiklerini. Evden bağırışlar yükseldiğinde hızlandı. Başını kaldırdığı an neye uğradığını şaşırmıştı. Elindeki tahta bavul büyük bir gürültü ile yere boyladı içindeki eşyalar döküldü yere. Hayal görüyor olmalıydı. Gözlerini yumup tekrar açtığında yine orada olduğunu gördü. Baştan aşağıya inceledi kızı. Kilo vermişti fakat iyi görünüyordu. Üzerinde siyah omuz askıları olan siyah üzerine beyaz küçük puantiyeli etek ve yakaları dantel işlemeli beyaz gömlek vardı. Şalını İzmir de bağladığından farklı bırakmıştı. Siyah şalının önü açıktı dalgalı saçları göğüslerinin aşağısına dökülüyordu. Kese kağıdı içindeki iki somon ekmeğin ucunu koparmış yiyordu. Kendisini fark eden Hilali de ona aynı şaşkınlıkla bakıyordu. Elindeki ekmekler de bavulun içindeki eşyalar ile aynı kaderi paylaştı. Leon kemiklerini içeri sokmak istercesine genç kızı sarmalamıştı. İri kocaman elleri belini sımsıkı sardı. Yokuşta olduklarından dolayı boyları eşitlenmişti. Burnunu genç kızın boynuna gömdü bir süre. Hilal boynunda hissettiği ıslaklık ile irkildi. Leon başını kaldırıp alınlarını birbirine yasladı. Elleri Hilal'in yüzünü kavradı. Usul usul okşadı ay parçası yüzünü.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEĞMEN
FanfictionDizi ile Paralel çokça da bağımsızdır... Hilal ve Leonidas'ın birbirini bulma hikayesi.