Bölüm 45

1.4K 79 7
                                    

Hilal uzun zamandır bu kadar gülümsediğini hatırlamıyordu. Babaannesi ablası annesi babası ağabeyi yüzbaşı Yavuz ikiside yine Hasibe Ana'nın börekleri için kavgaya tutuşmuşlardı. Üst Teğmen Yavuz büyümüş rütbe alıp Yüzbaşı olmuştu. Ilk aşkıydı Hilal'in ne zaman eve gelse Hilal koşarak babasının bacaklarının arkasına saklanır gizli olduğunu düşündüğü göz süzmelerini yapardı. Bir keresinde Yavuz onu kucağına alıp döndürdüğünde hayatımın en güzel günüydü deyip sabaha kadar heyecandan uyuyamamıştı. Selanikten ayrılmak zorunda kalınca bir daha görememişti Hilal ile aralarında sekiz on yaş vardı. Yavuz otuzlarına gelmiş hem sesi hem vücudu oturmuş çakı gibi vatanperver bir subay olmuştu. Yavuz Cevdet'in gizli görevini bilirdi. Buraya ona yardımcı olmak için Ankara tarafından gönderilmişti. Yavuz karşısında yanakları pespembe olan mavi gözlü güzel sözlü Hilal'e bakmaktan kendini alamıyordu. Ne kadar güzelleşmişti büyümüş serpilmiş Yıldız'ı gölgede bırakcak genç kız olmuştu. Saç rengi ise hiç değişmemişti. Hep başak rengindeydi. Gözleri maviydi. Ve Hilal ona Selanikteki buğday tarlalarını anımsatıyordu. Masmavi gözleri ile sonsuz gökyüzünü sapsarı saçlarıyla bir dalganıp bir durulan ruhu ile uçsuz bucaksız başak tarlalarıydı. Bir Yunan Teğmen ile evlendiğini duyunca şaşkınca Cevdet'e baktı. Bir su bardağı suyu tek dikişte bitirdi. Bir anlık düşüncelerini paspas altı etti. Yavuz geçici bir yer bulunana kadar Cevdetlerde misafir olacaktı. Yemekler yenmiş kahveler içilmişti. Vakit geç olduğunda Hilal gitmek için ayaklandı ona eşlik etme görevi ise Yavuz yüzbaşıya kalmıştı.

-Bir fayton bulup öyle gelseydim Hilal bekleseydin.

-Yok içim bulanıyor yürüsek sorun olur mu senin için?

Hilal çekinerek sormuştu niye diye sorarsa verecek cevabı yoktu bebeği babasından dahi gizliyordu. Napsındı? Leon'un ne yaptığı belli değildi. Yavrusunu tehlikeye atamazdı. Karnı çıkınca er geç söyleyecekti ilelebet saklayacak değildi.

-Ne düşünüyorsun öyle.

-Bilmem Izmir yerine başka bir yere mesela Istanbul'a gitseydik hayatımız nasıl olurdu diye geçti aklımdan.

-Hilal yanlış anlamazsan bir sey sormak istiyorum.

Hilal başıyla onaylanıp meraklı gözleri ile Yavuz'a çevirdi bakışlarını.

-Yunan Teğmen ile evliliğin rızan ile mi oldu?

-Evet? Bu seni niye bu kadar şaşırttı.

-Babana bile soğuksun Hilal nasıl şaşırmam.

-Sevda böyle oluyor ışte gözün hiç bir şey görmüyor. Yunan olması benim için önemli değil.

-Seni mutlu ediyor mu?

Hilal sokağın köşesinde bir köpek yavrusu gördü. Annesi etrafını sıkıca sarmıştı ısıtmaya çalışıyordu zavallıcık titreyim duruyordu. Nedendir bilinmez gözü dolmuştu. Az ilerden karanlığın içinden gelen pıtı pıtı seslere kulak kabarttı. Ağzındaki ekmek parçasını yavru köpeğin önüne bırakan erkek köpek ile katıla katıla ağlamaya başladı. Tüm bu belirsizlikler bittiğinde onlarda böyle bir aile olabilecekler miydi yoksa yok olup gidecekler miydi?

Hilal'in ağlamasıyla ne yapacağını bilemeyen Yavuz etrafina bakındı yavru köpeği kucağına alıp Hilal'e uzattı. Hilal omuzundaki şalı köpeği sararak ısıtmaya çalıştı biryandan da mavi beyaz tüyleri çamurdan pislikten kirlenmiş olan bu köpeğe sevgi sözcükleri sıralıyordu.

-Sevdi seni.

-Sahi mi?

-Sahi. Biraz büyüyüp toparlayana kadar bakabilirsin.

-Ailesinden ayırmayalım.

-Ayırmazsan ölecek Hilal hasta bu hayvan.

Hilal ölüm kelimesini duyunca daha sıkı sarıldı yavruya tamam bakacağım  dedi. Konağın önüne geldiklerinde onlarla aynı anda konağın önünde duran faytona baktılar. Ilk Leon ardından Aleksi en son Helen inmişti. Helen'in yalpalayan hallerinden içtiği belli oluyordu. Aleksi tek kolunu ablasına sarmış destek oluyordu.

-Hangisi?

-Uzun boylu olan.

-Yanındakiler de akrabaları herhalde.

-Öyle sayılır. Ben gideyim artık getirdiğin için teşekkür ederim.

-Mühim değil. Hayırlı geceler

Hilal iyi geceler dileyemeden kucağındaki köpek havlayınca üç çift göz onlara dönmüştü. Leon hızlı adımlar ile eşine yürüdü. Yavuz yerinde dikleşti.

-Yakşamlar. Hilal Cevdet babanın bırakmayacağını bilseydim ben alırdım seni. Zahmet olmuş.

-Zahmet değildi. Hilal görüşürüz sonra hayırlı geceler.

-Sanada.

Yavuz köpeğin başını okşayıp aheste adımlar ile geldiği yolu geri yürümeye başladı.

-Bu kimdi Hilal?

-Yüzbaşı Yavuz babam bahsetmişti hatırlarsan.

-Hatırladım. Niye bir faytona binmediniz yürümüşsün onca yolu.

Hilal kıkırdadı. -Onca yol? Şurası zaten Leon hava almak istedim biraz.

Cılız sesiyle havlayan köpek kendini Leon'a tanıtınca Leon Hilal'in kucağından köpeği alıp usul hareketler başını okşadı. -Bu sevimli şeyde nereden çıktı böyle.

-Sokakta buldum hasta gibi Leon bakarız değil mi iyileşene kadar?

-Istediğin kadar kalsın Hilalimou.

-Ay o köpeği pis pis mi sokacaksın eve hem köpek evde bakılmaz.

-Niye Helen seni sokuyoruz ya pis pis.

Helenin cılız sesini duyarken hem Hilal hem de Leon gülüşerek içeri girdiler.

-Helen'e laf söyledim ama haklı ben şu sevimli şeyi yıkayayım.

-Hadi yıkayalım o zaman.

-Sende mi geleceksin?

-Tabi bu zevki tek başına çıkaramana izin veremem.

Leon elinde köpürüttüğü sabunu minik köpeğin tüylerine sürdü.

-Adı ne olacak?

-Boncuk olsun.

-Biliyordum bu adı vereceğini

-Beğenemedin mi Leon efendi

-Yok çok beğendim maviş olsun diyecektim

-Mavi boncuk olsun o zaman

Hilal elindeki köpüğü muzip pırıltılarla Leon'un yüzüne üfledi. Leon karşılıksız bırakmadı ne olduğunu anlamadan kendini Leon'un kucağında bulan Hilal kulaklarına kadar kızardığını hissetti? Kaç zaman olmuştu sahi birbirlerine dokunmayalı ama olur muydu? Ya bebeğe zararı olursa kocasının boynuna hamle yapan dudaklarını ellerini omuzlarına koyarak engelledi.

-Hilal bir sorun mu var?

-Ü-üşüdüm de ben.

-Ben ısıtırım seni.

Hilal için her zamankinden daha arzulu olan duygularına ket vurmak çok zordu. Hele kocası dudaklarına doğru sıcak nefesini üflüyorken çok çok zordu. Elektrik çarpmış gibi Leon'un kucağından fırlayıp köpeği bir havluya sarıp koşarak yukarı odalarına kaçmıştı.

Genç adama ise soğuk suyla banyo yapmak kalmıştı.

-Oda da nereye kaçacaksın bakalım Hilal Hanım.

TEĞMENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin