Bölüm 9

2.6K 116 10
                                        

"Teğmenim biz, affedin."

Karşımda neredeyse ağlayacak olan askerin yüzüne iğrenerek baktım. Hilal sesimizi duymuş olacakki ayağa kalkmış bize doğru bakmaya baslamıştı. Gözümü ondan çektigimde karşımdaki askerinde ona baktığını fark ettim. Yüzüne yumruğumu geçirmemek için omuzlarından itekleyerek ilerlerdim. Bir kaç adım geriye dönüp parmağımı onlara sallayarak konuşmaya başladım.

"Sen bundan sonraki karargâhtaki tuvalet temizliğinden sorumlusun!"

Hilal'in kalçalarından bahseden adama döndüm "Sen de atların ve ahırların temizliğinden sorumlusun!"

Biraz da atları izle bakalım. Sapık!

"Emredersiniz Teğmenim!"

Hızımı alamayarak Hilal'in odasına çıktığımda bana yine ve yine çemkirmeye başlamıştı her zamanki gibi , başka zaman olsa bu hali ile eğlenebilirdim ama şu an içimde biriken öfke buna engel oluyordu. İçeri geçmemekte diretiyordu. Omzundaki şalı çekiştirdiğimde bunu yapmamam gerektiğini anlamıştım ama artık çok geçti. Bakışlarımı zorda olsa ondan ayırmıştım. Öfkemin yerini şimdi başka hisler alıyor içimdeki arzuyu durdurmaya çalışıyordum. Hızla içeri giren bedenini takip edip peşinden kapıyı kapattım. Söylediklerim canını sıkmış olmalıydı.

Kendisinin fark edilmeyeceğini sanması ne büyük ahmaklıktı böyle. Güzelliğinin asilliğinin farkında dahi değildi. Her şeyden önce bembeyaz teni vardı ve ona bahşedilen müthiş gözleri. Yavaşça yanına ilerledim. Benden kaçmamasına sonra şaşıracaktım yine aynı şey oluyor yine kalp atışlarım kulaklarıma ulaşıyordu. Ve onun kalp atışlarıda. Gülümsedim. İlk altın sarısı saçlarını buldu ellerim, tahmin ettiğim gibi yumuşacıktı. Yanağına dokundu parmaklarım daha sonra omzundaki şalın açıkta bıraktığı köprücük kemiklerini keşfetti ellerim. Hilal gözlerini kapatmış bana bir tepki vermiyordu. Kızaran yanaklarını öp diye bağıran iç sesimi susturdum. Daha fazla burada duramazdım durmamalıydım.

***

Kapı sesi ile gözlerimi açtım az önce ne olmuştu öyle ellerimi yüzüme doğru yelledim.  Az önce olanlar hem son bulsun hem Leon'un dokunuşları sonsuza dek sürsün istemiştim. Balkondaki kükreyen halinden eser kalmamıştı. Sevgisini sunmak isteyen sevimli bir kediciğe dönüşü vermişti. Aynadaki yansımam çok fazla şey anlatıyordu. Kafamdaki soru işaretleri ile birlikte yorganın altına gömüldüm.

Sabah evdeki bağırış sesleri ile uyandım. Işte başlıyorduk. Vasili " Teğmen Leon'u da uyandırın derhal karargaha gelsin diye avaz avaz bağırıyordu." Odadan kendimi dışarı atıp merdivenlerden aşağıya bakmaya başladım. Önden kumandan Vasili ardından babam hızlı adımlarla konağı terk etmişti. Bedenimin ileriye doğru savrulması ile trabzanlara son anda tutundum. Leon beni belimden yakalayıp geriye doğru çekmese yeri boylaya bilirdim.

Bana hiç bir sey söylemeden merdivenlerden inmeye devam etti. Kendimi tutamadım.

"Hödük!"

Duymuş olmalı ki bir an duraksadı. Sonra arkasını dönmeden çekip gitti.

Evin kadınları kahvaltı masasında oturuyordu.

"Ne oluyor anne ? Bu telâşın sebebi ne?"

"Postahaneyi soymuşlar kızım hadi otur bir iki lokma bir şeyler ye de hastaneye geçelim."

Suratımdaki gülümse ile yerime oturup kahvaltı mı yapmaya başladım. Mehmetler başarmıştı demek. 

Annemle hastaneye geçerken insanların yüzünde uzun zamandıe görmediğim umut kırıntılarını görmek iyi gelmişti. Mehmet az ileride el kol hareketleri ile bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Faytondan inip onun yanına gidemezdim. Ağzımı oynatıp hastaneye gelmesini söyledim. Başı ile onaylayıp gitti. Bugün pek fazla hasta olmamasını fırsat bilip ecza odasına geçip yazı yazmaya başladım Halit İkbal olup halkı cesaretlendirmenin tam zamanıydı.

Yazımı bitirip dışarı çıktım. Mehmet hastanenin önünde bir ileri bir geri gidiyordu.

"Nerdesin be Hilal."

"Geldim ışte sen beni neden çağırdın?"

"Olanlardan haberin vardır. Biz düşündük ki -"

Heyecanla lafını kestim.  "Evet haberim var ya, Mehmet açıkçası pek umutlu değildim ama beni yanılttınız."

"Esas önemli iş hallettik Hilal makineleri kurmaya basardık artık Anadolu ile haberleşmeyi sağlayacak bir  telgraf hattımız var."

Sevinçle Mehmet'in boynuna sarıldım. Onun da elleri belimi sıktığında iç çektiğini duymuştum.
"Sahi mi söylüyorsun?"

Geri çekilip yüzüne baktım.

"Sahi tabi. Bizim elimizden ne kurtulmuş?" Böbürlenerek cümlesini tamamladığında ona gülümsedim. Eteğimin içine sakladığım kağıdı Mehmet'in eline tutuşturdum.

"Halit Ikbal'in selamı var."

"Bu Halit Ikbal meselesi kafamı kurcalamaya başladı Hilal. Neyse daha sonra konuşuruz bunları, Gitmem gerekiyor. Selametle"

Mehmet önümden çekildiğinde az ileride bana doğru allak bullak olmus bir ifade ile duran Leon'u fark ettim. Elindeki ufak çiçek demeti ile ve bir kitapla  sert adımlarla yanima ulaştı.

Elime apar topar tutuşturdu. "Bunlar sabahki kabalığım için ufak bir özür".

"Teşekkür ederim Leon."

"Daha önce vermek isterdim ama aşığın ile konuşmanı bölmek istemedim. Eminim benim kitabımdan daha önemli satırlara sahiptir aşk mektuplarınızın kelamları."

Sesi kırgın mı çıkıyor yoksa bana mı öyle geliyordu. Bir dakika kıskanmıştı gülümsememe engel olamadım. Benim gülümsemem ile suratı daha da asılmıştı , her şeyi yanlış anladı.

Çoktan uzaklaşmaya başlayan Leonun ardından bağırdım.
"Leon!"

O hariç çevresindeki insanlar bana bakmaya başlayınca başımı eğdim. Elimdeki Beyaz Zambaklar ve okunmayı bekleyen kitap ile kalakalmıştım.

TEĞMENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin