Ileriki bölümlerden kesit
Bir insan daha kaç kez bıçak darbesi yiyebilirdi vücuduna, kaç kere canı yanardı? Bu seferki farklıydı. Gerçekti. Matbaaya giden sokak arasında bulmuştu soğuk metal bedenimi. Ayakta duruyordu tek kolumu sıkıca tutmuş bıçağını tam karşısında duran bana yavaş ve acımasızca dokunduruyordu. Derinin yırtılma sesine inlemem eşlik etti. Karnıma yediğim ilk darbe. Kulağıma Bir seyler fısıldamaya başlamıştı tanımadığım adam. Bilmemem gerekenleri öğrendiğim içinmiş ikinci darbe pis nefesi öyle söylüyordu. Güldüm. "Mıralay Tevfik'in selamını getirmişti." Kimin işi olduğunu anlamıştım. Miralay Tevfik'in işiydi. Hayır hayır Miralay değil bir hainin isiydi. Onun emrini yerine getiriyordu, ecelim olacak adam. Bıçağı çıkarıp tekrar batırdığında acı ile kesilen soluğum duvara çarpıp yüzüme geri dönmüştü. Midem bulanıyordu. Ayaklarım beni taşıyamacak duruma geldiğinde yere düştüm. Iki tarafı dar olan sokakta adamın ayakkabılarının taş zeminde çıkardığı ses kulaklarımda yankılanıyordu. Kaçıyordu. Bıçağı başımın yanına fırlattı. Bu ufak demir parçasının ölümüme neden olacak olması ne kadar garipti. Yer o kadar soğuktu o kadar nemliydiki tüm vücudumu ele geçirmişti bir anda titremelerim arttı ve tüylerim diken diken oldu. Tüm vücuduma inat edercesine yanan karnıma götürdüm elimi. Avcumun içine bulanan kırmızı sıvı yeni aydınlanan günde parladı. Tüm kuvvetimle kendimi ileriye doğru itirdim. Yerde sürünüyordum. Belki bu aradan kurtulursam birileri beni bulurdu. Yapamayacaktım biliyordum.
......
Sabah devriyelerinden oldum olası nefret etmiştim. Ama bir asker her zaman görevini yerine getirmeliydi. Her ne kadar uykusu olursa olsun. Hayalini kurduğum tek şey şu lanet olasıca devriyenin bir an önce bitmesi ve küçük sevgilimin yanına gidebilmekti. İçimdeki bir kaç gündür peydah olan sıkıntı bugün daha bir artmıştı. Göğsümün ortasına taş koysam ancak bu kadar kötü hissettirirdi. Dikkatimi çeken uçuk mavi eşarba kaydı bakışlarım sokağın köşesinden rüzgarın etkisi ile yerde savruluyordu. Biri eşarbını mı düşürmüş olmalıydı. Iki saniye öncesine kadar düşündüğüm buydu. Taki o bembeyaz küçük eli görene kadar. Eşarbın uçlarındaki kan lekeleri beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Attan ne ara indiğimi ne ara sokağın köşesindeki duvara tutunduğumu bilmiyordum. Köşebaşına gelene kadar güzel sevgilimin eşarbını her taktığındaki anılarımız aklıma geliyordu. Bakmaya cesaretim yoktu. Lütfen lütfen o olmasın.
Tüm sessiz yalvarışlarımın ağlamaya dönüşmesi ile gerçekler yüzüme çarptı. Oradaydı yerde gözleri açık öylece yatıyordu. Durumu kabullenmiş öylece boşluğa bakıyordu. Dizlerimin üzerine başını almaya çalışıyordum. Sanki beni yeni fark etmiş gibi gülümsedi.
"Geldin mi?"
Eşarbını başından çıkarıp yarasına bastırdım. "Geldim güzelim geldim."
"Acıyor" güçsüz çıkan sesi titreyen çenemin mümkünmüş gibi daha fazla titremesine neden oldu.
"Geçecek, geçecek." Yüzündeki yaşları elimin tersi ile geriye ittirdim. "Hem kötü değil. Ufak ufak bir kesik sadece." Korkmaması için gülmeye çalıştım. Gözüm taşların uzerindeki kan izlerini görüyorken imkansızdı gülüşümün içten olması. Bunu ona yapan bir de onu yerde sürüklemeyi mi reva görmüştü!
"Yalan söylemeyi-" Derin derin nefesler almaya başlamıştı. Zorlanarak devam etti. "Beceremiyorsun."
Kucağıma aldığım bedeni ile hızlıca atıma doğru ilerledim. Askerlerin kendi aralarında generalin kızı fısıldaşmalarını duydum. " Ne bakıyorsunuz aval aval gidin biriniz konağa haber verin." Iki askere başımla işaret ettim. "Sizde atı tutun." kucağımda sıkıca kavrayıp dört nala sürmeye başladım.
"Dayan Hilal'im."
Terleyen alnına koydum çenemi acı ile terlemiş tüm izlerini silmek istedim. Sedye ile içeri götürdüklerinde ondan geriye paltomun cebine sıkışan kana bulunan eşarbı kalmıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/93463999-288-k69054.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEĞMEN
FanfictionDizi ile Paralel çokça da bağımsızdır... Hilal ve Leonidas'ın birbirini bulma hikayesi.